GÖKKUŞAĞININ PEŞİNDEN KOŞAN ÇOCUK: “PO”

Orijinal adı “A Boy Called Po” olan Amerikan filminin yönetmeni, John Asher. Senaryo yazarı ise Colin Goldman. Seyircisiyle 2016 yılında buluşmuş olan “Po Adında Bir Çocuk” gerçek bir hikâyeye dayanıyor.

Film, bir cenaze sekansıyla açılıyor; sonra araya açık bir alanda oynayan çocukların görüntüsü giriyor. Bu görüntüler içinde iki gölge birbiriyle karşılaşıyor, biri diğerini sertçe itip yere düşürüyor. Sonra yeniden cenaze görüntüsü ve bir tabutun başında yas tutan takım elbiseli adamı görüyoruz. Bu adam, kahramanımız Patrick’in (Po’nun) babasıdır. Çok sevdiği eşi Beth’i kanserden kaybetmiştir ve onun beklenmedik kaybının acısıyla baş etmeye çalışmaktadır. Cenaze görüntüleri boyunca bir kadın şarkıcının seslendirdiği oldukça duygusal bir şarkı dinleriz. Anlatı yaptığı bu başlangıçla, atmosferin dram olduğunu ve duygu yoğun bir yolculuğun bizi beklediğini duyurur. Ardından 5 ay sonrasına atlarız: Po evlerinin salon duvarına ketçap ve hardal kullanarak bir gök kuşağı çizmiştir, coşkuludur. Babası David gündelik yaşamı denetim altına almak için Po’ya yeni kurallar koyar. Bunlardan biri de, duvarlara yiyecek sürmemektir. Po, evde David’in ihtiyaç duyduğu sessizliğin baskısı altındadır. Okulda ise, onunla uğraşmayı iş edinmiş 3 çocuğun kötü şakalarına ve aşağılamalarına maruz kalır. Neredeyse bütün otizm temalı filmlerde olduğu gibi, burada da “farklı olana” yaşam hakkı tanımayan kaba bir toplumsallığın izlerini takip ederiz. Po da ötekileştirilmenin çeşitli biçimlerini deneyimler. Uzay adam, ucube, aptal, korkak gibi sıfatlar altında küçümsenir ve şiddete uğrar. Bu kötü davranışları sergileyen ve diğerlerini de kışkırtan sınıf arkadaşı Taylor’dır. Anlatı, Po’yu yakından tanıyabilmemiz için onu saran gündelik yaşamı yavaşça önümüze serer. Po birden annesinin varlığından ve sevgisinden mahrum kalmıştır. Babası, Po’nun özel bir çocuk olarak duygusal ihtiyaçlarını karşılamakta yetersizdir. Çünkü David eşini yitirmiş, yasta olan bir adamdır. Ayrıca iş yaşamında da ağır bir sorumluluğun altında ezilmektedir: Yeni nesil, özel bir uçağın tasarımıyla meşguldür. Çalıştığı şirketin patronu ona bu uçağı teknik olarak başarıyla uçurabilmesi için kısa bir süre tanımıştır. Anlatının başında; tüm bu olumsuzluklara ve toplumsal yaşamın katı gerçeklerine rağmen, Po’yu bir kız arkadaşıyla yakın bir iletişim içinde görmekten mutluluk duyarız. Başka bir anlatımla, Po’nun Amelia ile geçirdiği zamanlar izleyicide bir teselli yaratır. Anlatı, Po’nun yapayalnız olmadığına, duygusal yoksunluklarını paylaşabileceği bir yaşıtı olduğuna bizi inandırır. Ancak daha sonra anlaşılacağı üzere, durum görünenden farklıdır: Neredeyse her gün babasına coşkuyla anlattığı Amelia gerçek değildir. David, okul yönetiminin; sürekli sorun yaşayan ve derslerde beklenen katılımı göstermeyen Po’yu desteklemekten vazgeçişiyle sarsılır. Okul müdürü, Po’nun kendisini izole ettiğinden, sosyal yeteneklerinin ve dil yetisinin gerilediğinden söz eder ve son sözü söyler: “Burada kalamaz. Çünkü yeterince başarılı değil,”. Bu konuşmanın can alıcı yanı ise, 10 yaşındaki oğlunun izole olmadığını kanıtlamaya çalışan David’in okulda Amelia adında  bir öğrencinin var olmadığını öğrenmesidir. Bu an, bir sosyal güvenlik görevlisi olan Bill Haze’in David’i uyardığı konuda haklı olabileceğini gösterir. Dahası bu bilgi, seyircinin de aydınlandığı yeni bir anlam akışına geçişi simgeler. “Amelia Carr ağaçlarla konuşabiliyor. Amelia’nın iki babası var. Amelia şöyle böyle,” biçimindeki tüm bu cümleler gerçekliğini yitiriverir. Anlatının başında, Po’nun zaman zaman annesinden kalan şalın altına girip kendi özel dünyasına çekildiğini görüyorduk. Po’nun iç dünyasında yarattığı bu özel alan çoğunlukla ya bir deniz kıyısı ya da bir orman oluyordu. Po burada Jack adındaki bir korsanla yanan bir ateşin başında sohbet ediyordu. Kendini sevmekten, özgüvenli olmaktan ve hayattan sonuna kadar zevk almaktan söz ediyordu. Ya da bazen tek başına güneşin batışını seyrediyor ve uçsuz bucaksız bir sahilde özgürce koşuyordu. Po zihninin yalnızca kendisine açık olduğu bu özel dünyada başka özellikler gösteriyordu. Andre Hereford, “Bir Film İncelemesi: Po Adında Bir Çocuk” başlıklı yazısında şöyle söylüyor: “Yönetmenin çok inandırıcı gelmeyen fantastik girişimleri var. Ancak film, Po’nun iç dünyasıyla dış dünya arasındaki tehlikeli bölünmeyi tanımlamada oldukça başarılı. Annesinin yokluğuyla travmatize olmuş Po, ona meydan okuyan gündelik ve yaşamsal gerçeklerden ötürü acı çeker. Bu acıyı fantezilerinde öteler. Burada, gerçek hayatta göründüğünün aksine bir gerileme göstermez. Ne anti-sosyaldir, ne de üzgün. Kendine güvenlidir ve oldukça konuşkandır. Hayal kahramanı Jack ile çeşitli senaryolar içinde takılmaktan hoşnuttur”. (Hereford, 2017)

Hereford’un; Po’nun öngörülebilir yüksek zekâsına rağmen, fantezilerinin yeterince yaratıcı konumlandırılmamış olduğunu dile getiren eleştirisine katılmıyorum. Beni en çok etkileyen sahneler, Po’nun bir örtünün altına girer girmez değişen dünyası oldu. Filmin ivmelenen bir akışı devam ettirmede çok başarılı olmamasına karşın, en orijinal yanının bu fantastik dünyayı verme biçimi olduğunu düşünüyorum. Bu iç dünyaya geçişin simgesinin annenin şalı olması da ayrıca incelenmesi gereken psikanalitik bir olguya işaret ediyor. Po iç dünyasını yaratırken annesine ait bir nesne kullanıyor. Çünkü gerçekte ihtiyaç duyduğu şey, onun varlığını mümkün kılan bir iletişim. Daha önce bunu annesiyle başardığını düşündürtüyor bize. Babanın; anneyle kurulmuş olan bu özel bağı yok sayması, Po’nun zihinsel sürüklenişinin ve bölünmüş bir hayat sürmesinin asıl nedeni. Bu yok sayışı nereden mi anlıyoruz? Şöyle açıklayayım: Anlatı boyunca Po, babasına “Annem nerede?” diye soruyor ve bir kez olsun doğru yanıtı alamıyor. Yine aynı biçimde Po, babasına “Korkma baba,” diyor. David her seferinde “Neden korkacakmışım?” diye sorsa da, Po da onu yanıtlamıyor. Sürekli yinelenen bu iki olgu -annenin yokluğu ve David’in korkusu- bize baba ile oğlun gerçek bir iletişim kuramadığını anlatıyor. Bu durum, David’in bir baba olarak çabalamadığı ve oğlunun iyiliğini istemediği anlamına gelmiyor elbette. Anlatı, otizmli bir evladı olan, yalnız kalmış bir ebeveyni saran zorlu toplumsal koşulları es geçmiyor. Özellikle, zamanında bitiremediği uçak tasarımı yüzünden David işinden kovulduğunda; bürokratik engellere takılıyor ve Po’nun sağlık sigortasını karşılamak için, uçak maketleri satan bir dükkânda çalışmak zorunda kalıyor. Üstün yetenekleri olan bir mühendis olarak idealleri varken; Po’nun özel eğitim hakkı için, bunlardan vazgeçmek zorunda kalıyor. Film birçok yerde, özel bir çocuğu olan babaya anlayışla yaklaşılmasında toplumsal gedikler olduğunu söylüyor. Sheila O’Malley de filmi inceleme yazısında benzer bir noktaya işaret ediyor: “Film, otizm spektrumuna dahil kişilerin damgalanmasını açıkça eleştiren, başarılı bir girişimin yansıması… Po, gerçek hayatta bulamadığı saygıyı, ilgiyi düş dünyasında bulur: Orada karşılaştığı kişilerden hayatla ilgili tavsiyeler alır ve saygıyla karşılanır.” (O’Malley, 2017)

Bazen bir polis memuru arzulanan etik anlayışa sahip olsa da, başka bir güvenlik görevlisi “Yerinizde olsam, geri zekâlı çocuğunuza bir tasma takardım,” diyebiliyor. Toplum çoğunlukla otizmli bir çocuğu ya da bireyi doğru okuma bilgisine ve duyarlılığına sahip değil. Yapamadığı her okuma için, “farklı” etiketinin içini maalesef olumsuz yargılarla dolduruyor ve bu yargıları otizmli kişiyi ve ondan sorumlu olan ebeveyni damgalayarak pekiştiriyor. Bu sosyal şiddete kayıtsız kalamayan ebeveyn de sonunda anlayışlı olmaktan vazgeçerek, benzer bir şiddetle karşı çıkmak zorunda kalıyor sisteme. Anlatı bu noktada David’e, oğluna “geri zekâlı” diyen güvenlik görevlisine okkalı bir yumruk attırmakta sakınca görmüyor. Çünkü bu toplumsal gediğin tüm yükü bu bireylere yüklenemez. Üstelik Po, alışveriş merkezinde gezinirken kimi şeyleri yanına aldığı için hırsızlıkla suçlanıyor ve yüklü bir para cezası kesiliyor. Bu arada David’in hayatla mücadelesi devam ederken, Po’nun gerçekliği yitirme riskiyle karşı karşıya olduğu gerçeği su yüzüne çıkıyor. Hem Bill Haze’in, hem de beden terapisti Amy’nin ısrarla vurguladıkları şey; artık David’in reddedemeyeceği bir sorun olarak büyümektedir.

Po’nun kendi zihninde sürüklenip orada kaybolma ve gerçek yaşamın akışına geri dönemeyeceği bir noktada asılı kalma riski vardır. Sonunda David, Haze’in önerisini kabul eder ve Po’yu “ABA terapisi” görebileceği yatılı bir merkeze götürür. Bu arada David ve Amy duygusal bir yakınlık içine girerler. Ancak Po hakkında konuşurlarken iletişimleri kopar. David baş etmekte zorlandığı gerçeklere parmak basılmasından hoşlanmaz. O gece, karısı Beth rüyasına girer ve David’i oğlu ile bağlantı kurması için cesaretlendirir. Aslında Beth, Po’nun kendi özel dünyasında kaybolmak üzere olduğunu eşine duyurur. Sabah olduğunda, Po’nun kaldığı merkezden bir telefon gelir: Po kaybolmuştur. Kısa bir araştırmadan sonra, Po’nun bir taksiye binip gittiği anlaşılır. David onu nerede bulacağını bilmektedir. Po bir köprünün üzerinden uzaklara bakmaktadır. David ona seslendiğinde, Po özel dünyasında bir çöldedir. Bir sürü çocuğun binmek için sıraya girdiği bir uzay gemisine doğru yürümektedir. Yanında bir astronot ve Amelia vardır. David, “Beni bırakma,” diye haykırır. Bu sırada Po, Amelia’ya dönerek “Ben hazırım,” der. Po’nun yanındakiler birden kaybolur, artık çölde tek başınadır. Sonra çölde yürüyen kendisinin yanında babası belirir. Bir süre sonra o da kaybolur. David’in ısrarlı çağrıları sonunda; Po’dan yanıt gelir, zihnindeki dünyadan geri döner, “Korkma Baba,” der ve devam eder: “Benden korkma. İnsanların benden korkmasını istemiyorum,”. David: “Senden artık korkmuyorum,” der. Po annesini sorar ve ilk kez doğru yanıtı alır: “Po, annen öldü,”. David oğlunu annesinin cenazesine götürmemekle, onun elinden önemli bir şey almış olduğunu fark etmiştir. Po’nun annesinin öldüğünü anlamasını istemeden de olsa engellemiştir ve onun annesine veda etmesini imkânsız hale getirmiştir. David oğlundan özür diler, Po annesini özlediğini söyler ve ilk kez babasına sarılır. David aslında Beth’in öldüğünü kendisine kabul ettirmekten korkmuştur. Po’yu bu gerçekten koruduğunu sanırken, Po’nun dışarıda kalmasına neden olmuştur. Şimdi baba ve oğul aynı yasta birleşmişlerdir ve hayatlarına devam edebilmek için ihtiyaç duydukları birliğe kavuşmuşlardır. Film, David ve Po’ya toplumsal sözleşmedeki haklarını teslim etmek için bir fırsat sunar: Po’nun kovulduğu okulda çalışan temizlik işçisi Jack, Po’nun Taylor tarafından sık sık dövüldüğünü okul yönetimine anlatmıştır ve böylece Po’yu başarısız kılan, gizli kalmış olumsuzluklar gün ışığına çıkmıştır. Anlatı, otizmli bir adam olan Jack’i, Po’nun hayatındaki dönüşümün öznesi yaparak bir itibar iadesinde bulunmaktadır adeta. Sistem, Jack’e ancak bir temizlik işçisi olarak yer vermiştir bünyesinde. Aynı hata, Po için yapılmayacaktır. Taylor okuldan atılır, Po okuluna geri döner. Müdür, David’ten özür diler. Filmin sonuna doğru, Po’yu okul bahçesinde Amelia ile birlikte görürüz. Amelia onu öper ve gider. Bu sahne, Po’nun özel dünyasında kaybolmayacağının, varlığını ağırlıklı olarak gerçek hayatta deneyimlemeye devam edeceğinin bir göstergesidir. Daha sonra David ve Po’yu gerçek bir sahilde kumdan kale yaparlarken görürüz. Gökyüzü aniden bir gökkuşağı ile ışıldar. Po bunu heyecanla babasına gösterir. David oğlunu kucaklayarak “Sen bir dahisin,” der. Po’nun anlatının başında ketçapla ve hardalla duvara çizdiği gökkuşağı artık gerçektir. Bu gökkuşağı; simgesel düzeyde, hayatlarının üzerine koruyucu bir elin değdiğine işaret eder. David sonunda o özel tasarımlı uçağı havada tutmanın yolunu bulmuştur. İş yerinde sunum yaparken patronuna ve iş arkadaşlarına dönerek şöyle der: “Oğlum buna gökkuşağı halkası diyor. Uçağın kaldırma kuvvetini yüzde seksen arttırıyor,”. Uzun bir mücadele sonunda her şey yoluna girmiştir. Son sahnede David, Amy ve Po mezarlıktadırlar. Po, annesinin mezarı başında eğilir, onun eşarbını mezar taşına örter ve örtünün altına girer. Kendi iç dünyasında yeniden annesiyle birlikte deniz kıyısındadır ve onun elini tutar.

Son bir söz söylemek gerekirse; diğer filmlerde de otizmli bireyin hayal arkadaşları oluyordu. Kimselerin göremediği, ama kahraman tarafından gerçekmiş gibi sevilip güvenilen. İlk kez bu filmde bu hayal dünyasının “sürüklenme” terimiyle tehlikeli bir yanı olduğu vurgulanıyor. Farklı zihinlerin farklı dünyaları var. Bu durumu bir zenginlik mi, yoksa gerçek hayattan kopmayı getiren bir kaçış mı olarak değerlendireceğiz? Belki de bu sorunun yanıtını uzmanlara bırakmak gerek. Bence fantastik öğeleriyle ve ünlü besteci, yapımcı Burt Bacharach’ın bu filme özel bestelediği şarkılarıyla “Po Adında Bir Çocuk” ilgiyi hak ediyor.

Yazan: Prof. Dr. Hayriyem Zeynep Altan

Kaynakça:

Hereford, A, (2017). “Film Review: A Boy Called Po”, in Film Journal International,   fj.webedia.us/reviews/film-review-boy-called-po  (17 Mart 2021)

O’Malley, S, (2017). “A Boy Called Po”, rogerebert.com/reviews/a-boy-called-po-2017 (17 Mart 2021)