“Bazı rüyalar vardır, bağırırsınız ama sesinizin asla çıkmadığını hissedersiniz. Hiç kimse sizi duymaz! Sabah olup da gözünüzü açınca, evinizde, odanızda olduğunu anladığınızda derin bir ‘OH!’ çekersiniz. İşte o derin ‘OH!’ çekme zamanı ne zaman gelir acaba takriben?” Yazar, öğretmen, down sendromlu birey annesi Süreyya Ülkü Güler yazdı.

Her yeni yolun başında, yeni bir okul sorunu, benim için o gördüğüm rüyalar gibi. Önümüzdeki yıl ilkokula başlayacak olan kızım için görüşmeye gittiğim okullardan aldığım cevaplara karşılık olarak verdiğim çığlıklar asla duyulmuyor. Kendi kendime bağırıp duruyorum yine.

“Merhaba, ben önümüzdeki yıl ilkokula başlayacak olan kızım için aramıştım. Okul görüşmeleri için ne zaman müsait oluyorsunuz? Bir yetkili ile görüşüp okulunuzu gezmek istiyorum,” diyerek kısaca niyetimi anlattım. Karşımdaki hanım bana okul giriş çıkış saatlerinden, öğle yemeklerine, ders programlarından sınıf mevcutlarına kadar tüm genel bilgileri verdikten sonra benim için asıl önemli olan soruya geçtim:

“Bir şey sormak istiyorum, okulunuzda kaynaştırma öğrenciniz var mı ?” dememle duyduklarım beni şoka soktu. Karşımdaki hanım bana:

“Ay yok hiç merak etmeyin,” dedi önce. Ben idrak edemeyip:

“Nasıl yani?” diye sorumu değiştirdim.

“Yani ilkokullarımızda yok, sadece bir tanecik lisede var ama sizin çocuklarınızla kesinlikle ayrı kattalar,” deyince yanlış anlamadığımı fark ettim.

“Bir saniye, yalnız kaynaştırma öğrencinizin olması benim için bir sorun olduğundan sormadım, benim kızım da bir kaynaştırma öğrencisi olarak gelecek, o nedenle sordum ama verdiğiniz cevap hiç hoş olmadı,” dedim.

Muhtemelen o da neye uğradığını şaşırmış olacak ki, toparlamaya çalışırken iyice dağıttı.

“Kaynaştırma öğrencisi gelecekse önce bir rehberlik servisimiz görecek, sonra sınıf öğretmenimiz görecek, ondan sonra kayıt için görüşülecek,” dedi.

“Pardon ama kaynaştırma raporu zaten rehberlik araştırma merkezinden verilerek geliyoruz, bu kadar kişiye gösterip neden beğeni topluyoruz onu anlayamadım?”

“Uygulama böyle!” dedi. Artık bu durumda bir eğitimci olduğumu, yönetmeliği, haklarımı ve çocuğumun haklarını bildiğimi ve uygulamanın aslında tam da böyle olmadığını bildiğimi belirttim. Karşımdaki hanım son bir toparlama yapma ihtiyacı hissetmiş olacak ki:

“Ama çocuğu da sınıfa çıkarıyoruz, o da sınıfını görüyor, bakalım sevecek mi?” dedi ama gerçekten NAFİLE!

Bu tavrı, bu saçmalığı toparlayamazsınız. Daha sonrasında okulun sosyal medya hesaplarını inceledim. Nerede 3 Aralık, nerede Down Farkındalık Günü, nerede Otizm Farkındalık Günü hepsini bir görsel ile kutlamışlar. Engel yokmuş, her farkın farkındaymışlar meğer! Sosyal medyada böyle yazdıklarını görünce dayanamayıp oradan da mesaj attım. Buraya bunları yazmalarının tavırlarındaki kabalığı değiştirmemiş olduğunu görmüş oldum. Sadece sekreterlerinin cevabı için özür dilediler. Fakat konuşmanın devamında ettikleri tek güzel kelam “eğitimde feda edilecek tek bir birey” olmadığıydı. Ama onun da arkasında duramadılar.

Bakın bu bir sekreter cevabı değildi, bu o okulun bu tip cevaplar ile daha önce karşılaştığı ve kaynaştırma için bu uygulamanın yapıldığının o sekreter hanıma öğretildiğinin göstergesiydi. Demek ki, bu sekreter dedikleri hanıma, ne sorulursa ne cevap verileceği söylenmiş ki oraya oturmuş konuşuyor. Kalkıp da kaynaştırma durumunda ne uygulama olacağını bilmese bana bu cevabı mı verirdi? “Ben bilmiyorum, isterseniz randevu vereyim gelip kendiniz görüşün” demesi gerekmez miydi?

Elbette sınıf öğretmeni ile tanışmak, rehberlik servisi ile görüşmek, okulun ve işleyişin kızım için uygunluğunu orada oturup konuşmak isterim! Elbette rehber öğretmenleri kızımı görsün ki uygun olduğunu düşündüğü sınıfa yönlendirsin isterim! Elbette kızım da okulda bir dolaşsın, bakalım sınıfından çıkıp tuvaleti bulabilecek mi diye göreyim isterim! Ama önce rehberlik görsün, dur bir de sınıf öğretmeni görsün bakalım beğenirlerse kaydını alırız demenizi İSTEMEM! Değil yaşadığım yerin, dünyanın en güzel okulu olsanız NAFİLE!

Şimdi ne yaklaşıyor, 21 Mart Down sendromu farkındalık günü. Ne yapacakları belli. Yine uyduruk bir görselle “gerçek dostlar kromozom saymaz” diyecekler, “farkınızın farkındayız” diyecekler, ellerinden gelen her türlü etkinliği de yapacaklar. Ama NAFİLE!

Ben ne yaptım biliyor musunuz? Gidip tüm civar köyleri dolaştım. Az mevcudu olan, tek katlı şirin bir binası olan şahane bir okul buldum. Ama o okulun içine girip görüşme cesaretini toplamak için 3 farklı gün gittim oraya. İnternette defalarca görsellerine baktım, hakkındaki haberleri bulup okudum, etkinlik resimlerine, öğretmenlerine baktım durdum. İçeri gidip konuşmaya karar verdiğimde çocuk gibi karnıma ağrılar saplandı. Beni bu hale işte bu saçma okullar getirdi. Aldığım cevaplar beni böyle korkak yaptı. Duyduklarım beni böyle kırılgan ve alıngan yaptı.

Derin bir nefes alarak okuldan içeriye girdim. Koridorda ilk karşıma çıkan beye “Okul müdürü ile görüşmem mümkün mü acaba?” diyerek kendimi tanıttım. O da okul müdürü olduğunu söyleyerek beni odasına davet etti. Kısaca durumu anlattım, neden burayı seçtiğimi, kızımı, onun genel durumunu filan anlatmaya geçiyordum ki Müdür Bey bana:

“Başımın üstünde yeri var. Teşekkür ederim bizim okulu seçtiğiniz için. Ona burası, bize de o güzel kızın gülüşü iyi gelecek!” dedi. Konuşmanın devamı beni daha çok rahatlattı, mutlu etti ve sevinçten gözlerimi doldurdu. En son kalkarken Müdür Bey, “Allah bana ne öğretecek acaba o güzel kuzuyu bana gönderdi?” dedi.

Ben hala o okulun kapısından çıkarken hissettiklerimi anlatacak kelime bulamıyorum. Ama o köyde satılık ev arıyorum diyeyim de, siz anlayın…