ASPERGERLİ BİREY BEKİR SÖNMEZ

,

Asperger Sendromlu bir bireyin doğru eğitim ve yönlendirmeyle başarabileceklerini, aspergerli birey Bekir Sönmez ile konuştuk.

Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Otuz üç yaşındayım. Konya’da yaşıyorum. Veteriner hekimim. Köpekler üzerine yüksek lisans çalışmam var. Şu anda bir büyükbaş çiftliğinde çalışıyorum.

Peki, Aspergerli olduğunuzu ne zaman öğrendiniz?

Benim öğrenmem babamın vefatıyla oldu. Babam bende bir durumun olduğunu, bunu hep söylemek istediğini ama fırsatı olmadığını söyledi. Ben de akabinde kendim psikiyatriste giderek bunu öğrendim. Daha sonrasında annem başkasına söylerken çocukluğumda da beni psikiyatriste götürdüklerini de öğrendim.

Aileniz sizde bir farklılık olduğunu ilk ne zaman fark etmiş?

Ben 4,5-5 yaşlarındayken fark etmişler. Ama şizofreniden şüpheleniyorlarmış. Sürekli kendi başıma konuşma alışkanlığım olduğundan, kendi düşündüğüm bir takım şeyleri anlattığım için sanırım. Bir psikiyatrist araştırıyorlar ve Ankara’da Atalay Yörükoğlu’nu buluyorlar. Biz de Hatay’dan kalkıp hocayı görmeye gidiyoruz. Tabii ben bunu sonradan öğreniyorum. Daha sonra bana hiçbir şey söylenmiyor.

Beni ne doktoruna götürdüler acaba, diye şüphelenmemiş miydiniz hiç?

Çok küçüktüm gittiğimizde. Doktora dair pek bir şey hatırlamıyordum. Annem doktorun ne söylediğini bana söylemedi ama beni görsel sanatlara yönlendirdi. İlk resim yarışmalarımı da o zamanlar kazanmaya başladım ve 10-11 yaşına kadar otuza yakın resim yarışmasında derece aldım.

Bu sırada okul hayatınız nasıl gidiyordu?

İlkokulda hep özel ders alıyordum. Özel ders dediğim, okuldaki sınıf hocamın evine gitmekti. İlkokul hocalarım annemin ve babamın da öğretmen olmaları vesilesiyle hep aile dostlarımızdı. Ücretli dersler alıyordum (ücretli olduğunu sonradan öğrendim). Hocan seni çok seviyor, diyordu ailem. Haftada 1-2 gün ders çıkışı hocamla onların evine gider akşama kadar derste gördüklerimiz, benim sınıftaki durumum ile ilgili konuşurduk. 3.- 4. sınıfta okulum ve hocamın değişmesine rağmen aynı şekilde derslere devam ettik. Yaklaşık 2 yılda bir de okul değiştirdim.

Okulu neden 2 yılda bir değiştirdiniz?

Bana hep öğretmenin emekli oldu dediler ama ben sonra öğrendim ki, o öğretmenler emekli olmamış. Beni istememişler büyük ihtimalle. Ben öyle tahmin ediyorum.

İlkokulda yaşadığınız zorluklar nelerdi?

İlkokul 1. sınıfa ilk başladığım günleri hatırlamıyorum. Ancak sonradan öğrendiğime göre ilk bir hafta babam da benimle sınıfa gelmiş, çok bağırıp ağlamışım. Okula götürdüğüm eşyalarımı sahiplenmek gibi bir davranışım yoktu yani her eşyamı herkese veriyordum ama geri almıyordum. Dolayısıyla sürekli okul malzemesi alınırdı bana. Fakat benim eksik bir eşyam olursa, hocadan veya sınıftaki diğer öğrencilerden ödünç istemek gibi davranışım, tuvalete gitmek istediğimi söylemek, bir şey rica etmek vesaire yoktu.

Dersleriniz nasıldı?

Ders notlarım istikrarlı bir şekilde çok kötüydü. İlgimi çeken derslerim iyiydi yalnız. Mesela biyolojim çok iyiydi çünkü ben hayvanlarla çok alakadardım. Ortaokulda biraz aksi bir hocam vardı. Tüm derslerim kötüydü ama resim dersim de bir düştü. Bu çok kötü oldu. Çünkü o zamanlar beni hayatta tutan şey  resimdi.

İlkokula başladığınızda aileniz size nasıl nasihatler veriyordu?

“Başkaları kavga etse de, sen etme. Kavga etmek kötü bir şeydir. Sana vursalar da sen kimse vurma,” diyorlardı. Bu nasihatten ötürü ilkokul hayatım boyunca yıllarca hem mahallemizde hem de okulda diğer çocuklardan dayak yedim.  ‘Tanıdığın insanları gördüğünde selam ver,’ bu nasihatten ötürü de birçok zaman alay konusu oldum. Her gördüğümde selam veriyorum diye. Çünkü robotik bir şekilde yapıyorum.  Aynı kişiyi, aynı gün 5 kere de görsem 10 kere de görsem selam veriyordum. Aspergerli çocuklara nasihat veriliyorsa her şey ayrıntılarıyla anlatılmalı.

İlkokulda ders dinlemeniz ve takibiniz nasıldı?

Tahtada hep düşündüğüm geometrik şekilleri vesaire hayal eder, hocanın çizdiği bazı şekilleri kafamda değiştirirdim.  Onun için tahtaya hep gözlerimi kısarak bakardım. Hocalarım da gözüm iyi görmüyor zannedip ailemden göz doktoruna götürmelerini isterdi. İlkokulda birkaç kere göz doktoruna götürdüler. Hiçbir defasında sorun çıkmadı gözlerimde.

Takıntılarınız var mıydı? Takıntılar yaşamınızı etkiler miydi?

İlgi alanlarımla obsesifçe ilgilenirdim, hala da öyle. Bir çocuk düşünün henüz ilkokul 1. sınıfta okumayı yeni öğreniyor günde 4-5 saat annesinin zooloji ders kitaplarına bakıyor. Günde 5-6 saat tek başına çizim yapıyor.

Annemin dediğine göre dört buçuk yaşında gayet çizim yapıyormuşum. Yani karalama değil. Takıntılarım hep form değiştirdi ama hiç bitmedi. Ellerini birbirine vurmak, çeneyi sonuna kadar açmak, boğazında gıcık varmış gibi ses çıkarmak, ellerini ağzına geçirmek ve tırnak yemek (hala var), farkında olmadan kendine vurmak (zaman zaman hala var), “ğ” harfine takıntı, burun deliklerini hareket ettirmek (hala var), boyun esneme hareketleri yapmak (hala var), bileklerini esnetiyormuş gibi yapmak (hala var), burnuyla oynamak, gözlerini oynatmak, kirpik ve kaşlarını çekmek, parmak şıklatmak ve daha birçok takıntım oldum. Takıntıları yoğun yaşayan bir aspergerliyim.

Stresli ve kaygılı olduğum dönemlerde tırnaklarımı yeme, eklemlerin hareket ettirme, ellerimden sesler çıkarma, bağırarak ses çıkarma, takıntılı olduğum ve anlamları olmayan kelimeleri söyleme, fark etmeden kendi kendime vurma davranışım, kontrolsüz robot gibi yürüme davranışım, aynı şarkıları tekrar tekrar dinleme davranışım aşırı artıyor.

Takıntılarınız sizi nasıl etkiledi?

Bu takıntılar eğitim hayatımda hep bir alay sebebi olmakla birlikte birçok yanlış anlaşılmaya sebep oldu. Takıntılardan hiçbir zaman kurtulamadım ama dışarıdan daha az fark edilir hale geldi veya ben öyle düşünüyorum. Çünkü insanlar fark etmediklerini düşündüğüm şeyleri fark edebiliyor. Ben sonradan öğreniyorum.

Hiç ilaç kullandınız mı? Kullandıysanız faydasını gördünüz mü?

Anneme çocukken götürdükleri psikiyatri doktorunun ilaç verip vermediğini sorduğumda bilmiyorum, hatırlamıyorum diyor. Benimle bu konuda konuşmuyor. Ama ben çocukluğumda Ankara’ya gittiğimizde bir sürü vitamin aldığımızı hatırlıyorum. Epey vitamin kullandım. Çocukluğumda kullandığım ilaçların hepsinin vitamin olup olmadığından emin değilim.

Veteriner fakültesindeyken bir süre iki ilaç kullandım. Biri daha rahat ders çalışmamı sağladı. Ancak zaten az olan iletişim kurma isteğimi daha da azalttı. Ev arkadaşlarımla bile konuşmaz oldum. Bıraktım.

Üniversiteyi nasıl kazandınız?

İlk kazandığım bölüm endüstri ürünleri tasarımdı, yetenek sınavlarıyla kazandım. O belgelerle Almanya’da bir üniversitede okumam için babamın bir arkadaşı benim adıma ayarlamalar yapacaktı. Kesin kayıt belgesini alıp Almanya’ya gönderdik. Fakat bu sırada babamın sağlık durumu kötüledi ve bundan ötürü Almanya’ya gidemeyeceğim belli oldu. Son 2-3 ay ÖSS sınavına hazırlandım. Ailemin zorlamasıyla Doğu Akdeniz Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği’ni yazdım. Puanım çok düşüktü. 1 yıl İngilizce hazırlık bölümü okudum. Hazırlığı geçtim. Üniversitede okurken bazı güzel başarılarım vardı. Fakat bunlar benim bölümümle ilgili değildi. Mekanik, mimari, endüstriyel, grafik tasarımlar yapıyordum.

Yeteneğimi bilen bir bölüm hocam makine mühendisliğine geçmemi tavsiye etti. Bütün derslerden kalmış olduğum için not ortalaması ile geçiş yapamadım. Babamı kaybetmiştim hazırlıktayken ve aile tartışmaları çok fazlaydı. Dolayısıyla Kıbrıs benim için çok depresif bir dönemdi. ÖSS sınavına girip bölüm değiştirmek istedim. Sınava girdim. İki oturumdan oluşuyordu o zaman sınav. İlk sınavdan iyi bir puan geldi. İkici sınava 24-25 gün vardı. O arada evimizdeki kediyi annem bir tanıdık bulup Mustafa Kemal Üniversitesi Veteriner Fakültesi başhekimine götürmüş. Ben daha önce o kediyle ilgili anneme “ayak iki farklı yerden kırılmış. Kırıkları kaynamış. Kaynayan yerlerden tekrar kırıp kaynaştırmaya çalışırlar, bence fakülteye götürme” demiştim. Annem de hocaya kedi ile ilgili söylediklerimi anlatıp “Ben yine de getirdim” diyor. Hoca muayene ediyor röntgen çekiliyor. Benim dediğim doğru çıkıyor.  Hoca “Siz nereden bildiniz?” diyor. Annem de “Benim hayvanlara çok ilgili bir oğlum var o söyledi” diye açıklıyor. Hoca da “ böyle ilgili gençler bizim veteriner fakültesinde çok başarılı olur. Çok iyi akademisyen olur, maddi sorun yaşamaz bu meslekte,” diyor. Annem de çocukluğumdan beri engellediği veteriner hekimlik idealime yönlendirdi beni.

Sınav sonrasında veterinerlik fakültesi nasıl geçti?

İkinci oturum sınavına 23-24 gün çok sıkı çalıştım. Tercihlerimde listenin en sonundaki veteriner fakültesi olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni kazandım. Eğitim süresi boyunca İstanbul, Elazığ, Urfa, Van illerinde bilimsel veteriner öğrenci kongrelerinde toplamda 6 sözlü araştırma sunumu yaptım. 2 kongreye dinleyici olarak katıldım. “Veteriner Kinoloji ve Genetik Topluluğu” adında üniversiteye bağlı öğrenci topluluğu kurdum. Öğrenci topluluk kurucu başkanı olarak yönetim kurulu kurdum. Hayvan davranışları konulu bir seminerin yönetim kurulu başkanlığı yaptım. Van kedileri konulu sempozyumun yönetim kurulu başkanlığı yaptım ve bu Van kedisi sempozyumu Türkiye’de ilk ve son Van kedisi sempozyumu olmuştur.

Veteriner fakültesini 7 yılda, en düşük mezuniyet puanıyla bitirdikten sonra Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Zootekni Anabilim dalında, bilim sınavında en yüksek puanı alarak yüksek lisansa başladım. Yüksek lisans konum Zerdeva köpeklerinin kökenleri, fizyolojik ve morfolojik özellikleriydi. Hocam Prof. Dr. Cafer Tepeli yüksek lisansa başlarken kürsüdeki hocalara “Bu genç köpek zooteknisi üzerine benden daha iyi” diyerek tanıttı. Kendisi Türkiye’nin köpekler üzerine doktora yapan ilk ve tek zootekni uzmanı veteriner hekim profesörü.

Veterinerliğe nasıl karar verdiniz?

Mezun olur olmaz ilk iş yüksek lisansa başladım. Kendim iş görüşmeleri yaptım ancak hiç geri dönüş olmadı.  Mesleğimle ilgili farklı sektörlerden, farklı yerlere iş başvurusu yaptım. Yüz yüze görüştüm. İki farklı yeri tanıdık bulup arattırdık ailecek. Yine de almadılar işe.

Sonra şu an çalıştığım işe başladım. Fakat işe girdiğim çiftlikteki işçilere otorite kuramadım. Meslektaşlarımla anlaşamadım. Amirim olan şefimle anlaşamadım. Daha doğrusu epey yanlış anlaşıldım.

Eski bir aile dostumuzdan insanlara nasıl davranmam gerekir, nasıl düşünmem gerekir, karşımdaki insanlar nasıl düşünüyordur, konularında sürekli fikirler aldım. Beni hep yönlendirdi. Kendisi empati yeteneği normalin çok üstünde olan biri. Bu aile dostumuz evlilik dönemi öncesinde de beni çok iyi yönlendirdi, süreçleri anlattı. Kendisi benim için bir amcadan çok öte.

Allah mutluluğunuzu daim etsin, eşinizle çok güzel bir çiftsiniz. Ne zaman evlendiniz? Evlilik hayatı nasıl gidiyor?

11 Ocak 2020 de evlendik öncesinde 5 buçuk yıl boyunca ilişkimiz oldu. Eşim çok iyi bir dinleyicidir ve zooteknist ziraat mühendisidir. Ortak ilgi alanlarımız var. İlişkimiz ve evliliğimiz prensipler ve saygı üzerine kuruludur. Rutinlerimiz var. Kendi kendimize yetiyor olmak çok güzel bir durum. Aile içinde ufak bir nikah ile evlendik. Kırsal, doğaya yakın ve kalabalık olmayan bir yerde yaşadığımız için mutluyuz.

Aspergerlilere tavsiyenleriniz var mı?

Öncelikle şunu tavsiye ederim…  Sizin için hayat bazen çok zor olabilir. İlgi alanlarınıza sıkı sıkı sarılın ve başarıyı ilgi alanlarınızda arayın. Çünkü ilgi alanlarımız bizim en büyük yaşam dayanağımız. Ben bilgisayar mühendisliğini bitiremedim çünkü tutunacak bir dalım yoktu. Evet, Türkiye’nin en düşük puanlı veteriner fakültesinden okulu 2 yıl uzatarak en düşük mezuniyet puanıyla mezun oldum. Selçuk Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi yüksek lisans sınavına başvuru yaptığımda, sınıf arkadaşım  ile karşılaştım orada. Okulu dereceyle bitirmişti.  Buna rağmen bilim sınavından 0 aldı. Bana tüm yüksek lisans ve doktora öğrencileri arasında en yüksek puanı verdiler. Çünkü benim o yüksek lisans konusunda 6 bilimsel sunumum, araştırmalarım ve kimsenin sahip olmadığı spesifik bir alanda bilgi birikimim vardı.

Ayrıca aspergerlilerin iş hayatında empati yeteneği yüksek insanlardan mentorluk almasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. İş hayatında insan ilişkileri her an tıkanabiliyor. Ben hemen akıl alabileceğim birine danışıyorum. Şefim bir şey söylüyor mesela anlamıyorum. Neden demiş olabileceğini, nasıl düşünmem gerektiğini hemen soruyorum. Mutlaka tavsiye ediyorum. Maalesef herkesin imkanı olmuyor ama iş yerinde de beni kollayan yetkili birinin olmasının çok faydasını gördüm. Mesela eski bir şefim beni işten attırmak istemiş. Hiç fark etmedim. Sebebi de onu umursamadığımı düşünmesiymiş. Sonradan haberim oluyor. Ancak benim işe girmemi sağlayan meslektaşım araya girip engelledi ve durumu bana anlattı.

Bir de aileler için bazı temel konulara değinmek istiyorum. Aspergerli çocuğunuzla çok güçlü bir iletişim kurun. Çocuğunuza nasihatler verirken çok dikkatli olun. Olayları ve düşüncelerinizi ayrıntıları ile anlatın. Yanlış verdiğiniz bir nasihatin sonuçlarını değiştirmek çok zor olabilir. Kendiniz inanmadığınız şeyleri çocuğunuza söylemeyin. Çocuğunuza güvenin. Bazen o kadar çok sayıda insan çocuğunuzla ilgili o kadar çok yanlış şeyler söyler ki, bunların etkisi altında kalırsınız ve bir süre sonra sizde inanırsınız.

Annem her veli toplantısından döndüğünde ağlayarak gelirdi. Hocalar sürekli “Bekir dersi anlamıyor, dinlemiyor, aklı bir karış havada, okulun başarısını düşürüyor,” derlerdi. Bir kuzenim kendi arkadaşlarına beni “otistik” diye anlatmış. Tanıştığım bir arkadaşı onun kuzeni olduğumu adımın Bekir olduğunu öğrendiğinde “Ama sen konuşuyorsun otistikler konuşmaz!” diye çok şaşırmıştı.

Bu örnekler ile aspergerli bireylere ve ailelerine söylemek istediğim şey şu; insanlar çocuğunuz ve sizinle ilgili olumsuz şeyler söyleyebilirler, bu insanlar fikirlerine saygı duyduğunuz kişiler de olabilir, çok sevdiğiniz yakınlarınız, akrabalarınız da olabilir. Bu olumsuz şeyleri söyleyen insanların sayısı fazla da olabilir. Zeka ile ilgili, başarı ve başarısızlık ile ilgili, psikoloji ile ilgili konuları kesinlikle günlük hayatta görüştükleri konunun uzmanı olmayan insanlara sormasınlar fikirlerini ciddiye almasınlar.

Röportaj: Rana Zeynep Çömlekçi