KORONAVİRÜS İLE DEĞİŞEN HAYATLARIMIZ

Koronavirüs tüm insanların hayatını birden değiştirdi. Planlarımız bozuldu, rutinlerimiz değişti ve kaygılarımızı yönetmek zorlaştı. Peki, bu yeni duruma adapte olmak için neler yapabiliriz? Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Dr. Özlem Sürücü ile canlı yayında söyleşi yaptık. Söyleşiyi izleyemeyenler için de aldığımız notları sizlerle de paylaşmak istedik.

Evdekal sloganına ilk uyan ve bu konuda paylaşım yapanlardansınız. Bunun için herkes adına çok teşekkür ederiz.  Bu süreci siz çocuklarınıza nasıl anlattınız ve nasıl yaşıyorsunuz?

Küresel bir krizle karşı karşıyayız. Bizim neslimizin bugüne kadar hiç yaşamadığı kadar büyük boyutta ve evrensel bir kriz.  Öncelikle bunun bir kriz dönemi olduğunu kabul ediyorsak kaygılı olmamızın da doğal bir tepki olduğunu kabul etmeliyiz. Çünkü şu an gerçek bir tehditle karşı karşıyayız nedir o “Ben ölebilirim, sevdiğim insanlar ölebilir, onbinlerce yüzbinlerce insan ölebilir…” bundan daha büyük ve önemli bir tehdit olabilir mi? Bizler insanız ve insan neslinin türünü bugünlere kadar sürdürebilmiş olmasının altında yatan en önemli şey “Ne olursa olsun hayatta kal” içgüdümüzdür. Yaşamlarımızı tehdit eden en ufak bir tehlike karşısında alarm duruma geçer ve savaş/kaç/donakal tepkilerinden birisini göstererek kendimizi savunuruz.

Peki, ben ne yaptım? Bu tehditi fark ettiğim anda, bilimin bana söylediği şeye inandım ve tam sosyal izolasyona geçtim. Hiçbir şey bundan daha önemli değildi, olamazdı da….

Ben ve eşim tam sosyal izolasyona geçme kararı aldığımızda 14 ve 15 yaşlarındaki çocuklarımızın ilk tepkisi haklı olarak isyan oldu, “Ama bu haksızlık değil miydi?, arkadaşlarıyla hiç mi bir araya gelemezlerdi? Doğum günü olan oğlum arkadaşlarıyla kutlama planları yapmıştı, kızım 8. Sınıfta ve LGS senesi, bu kadar ay verdiği emekler ne olacaktı, değişen sınav konuları, ertelenen sınavlar ve iptal olan mezuniyet programları…” gibi uzun bir listeleri vardı… Hepsi haklı, hepsi yerinde tepkilerdi ama olaya büyük ölçekten baktığımızda ise önemini yitiren meseleler haline dönüştüler. Onbinlerce yüzbinlerce insanın hayatı bizim evde kalıp kalmamamıza bağlıydı…

Peki, onlarla bu konuyu nasıl konuştunuz?

Evde kalma ve tam sosyal izolasyon kararını çocuklarımla konuşurken onlara şu açıklamayı yaptım:

“Hayatta beklenmedik ve zor durumlarla karşı karşıya kaldığımda bana çok yardımcı olan bir bakış açım var, izin verin sizinle bunu paylaşayım belki burada da işimize yarar. Evet bu çok beklenmedik ve çok zor bir durum ve belki de giderek daha zor olacak. Bu durum bizim seçimimiz değil, kimsenin seçimi değil. Ama bu süreci nasıl yaşayacağımız bizim seçimimiz. Söylenerek, şikayet ederek, lanet ederek, kurallara inat edip sokağa çıkarak ve birbirimizle çatışarak geçirebiliriz ya da birbirimize destek olarak, elimizden geldiğince kendimiz ve başkaları için işe yarayacak şeyler yaparak, arada tabi ki çatışarak ama olabildiğince huzurlu bir şekilde de geçirebiliriz. Bu günler bittiğinde geriye dönüp baktığımızda “Hayatımızın en inanılmaz, en farklı, belki de en zor dönemiydi ama el birliğiyle, en az hasarla hatta belki de yeni kazanımlarla bunu da aştık” diyebilmeyi çok istiyorum. Bunun için de sizin yardımınıza ihtiyacım var diyerek açıkladım. Ben çok şanslı bir anneyim ki beni anladılar ve o günden beri ailecek kaygılarımızı, sıkılmalarımızı, zaman zaman yükselen öfkemizi de yanımıza alarak; birbirimizi dinlemeye, anlamaya, sınırlarımızı zorlamamaya özen göstererek; belki de güçlenerek, yeni kazanımlar edinerek bu süreci atlatma hedefimiz doğrultusunda evde tam izolasyona devam ediyoruz.

 

Günlük bir planınız var mı? Varsa nasıl uyguluyorsunuz?

Çocuklarımızla yaptığımız bu ilk konuşmadan sonra kızımın önerisiyle birlikte bir plan yapmaya çalıştık. Öyle saat saat kesin kurallarla uyulacak bir plan değil ama örneğin “birlikte temizlik, birlikte yemek yapma, sonra herkesin kendi başına kalacağı iş, ders, okuma saati, akşam aile büyüklerimizle sanal sosyalizsayon saati ve birlikte oyun, film eğlence saati  koyduk. O günden beri bu programa tam olarak uyduk mu? Tabi ki hayır! Yani kısmen, programlar ancak yaşarken oluşturulabilir, esnek ve yaşayan bir program olmalı, bir gün hep birlikte temizlik yaptık bir gün birlikte sadece yemek yapabildik ama oyun saatlerinden vazgeçmedik. Ne oynayacağımıza, en eğlenceli oyunun hangisi olduğuna ise deneme yanılma yoluyla karar verebildik. Şimdilik “Anlat bakalım” oyunu en favori oyunumuz. Ondört ve onbeş yaşında iki ergen ve 50 yaş üstü iki ebeveyn, sokağa çıkmadan,  evde, 7/24 nasıl zaman geçirir sorusunun yanıtı her gün değişiyor. Eminim bir ay sonra bambaşka şeyler yapıyor olacağız.

Evde kalmanın bizi kaygıya sürükleyen, ekonomik, sosyal, psikolojik pek çok negatif sonucu var. Ailelerimiz kaygılı, kaygıyı yönetebilmek için neler yapabiliriz?

Çok haklısınız, kaygının çok çeşitli nedenleri var. Bir yandan sağlığımızı korumak bir yandan da sosyal izolasyonun sonucu ortaya çıkan ekonomik zorluklar. Çoğu insan için belki de en ağırlıklı olanı ekonomik kaygılar, hepimizin geçimi çalışabilmemize bağlı.

Burada, izin verirseniz alanımla sınırlı kalıp psikolojik boyutunda neler yapabiliriz konusuna odaklanalım. Öncelikle ilk başta söylediğim gibi kaygılı olmanın çok doğal hatta şu dönemde gerekli ve işlevsel olduğunu kabul etmeliyiz. İşlevsel düzeyde kaygı bizim kurallara uymamızı, tedbirli olmamızı sağlıyor.  Bununla birlikte kaygının en temel nedenlerinden birisi gelecekle ilgili zihnimizin yazdığı senaryolardır. Bu senaryolar durumdan bağımsız olarak çoğu zaman olumsuzdur. Bir düşünün hiç “Ya işler iyi giderse” diye düşündünüz mü? Muhtemelen hayır. Hep “Ya işler daha da kötü giderse” diye düşünürüz. Gelecekle ilgili olabilecek en kötü senaryoları düşünmek tüm insanlar için evrensel bir düşünme biçimidir ve yine çağlar boyu neslimizin devamlılığını sağlamıştır.

Bugün içinde bulunduğumuz olağanüstü durumun yarattığı kaygının bizim günlük işlevlerimizi bozacak düzeye çıkmasını önlemek için yapabileceğimiz tek şey “Ya işler daha da kötü giderse” sorusu yerine “Nasıl baş edebilirim” sorusuna odaklanmaktır. “Nasıl baş edebilirim” sorusu şu ana ve çözüme odaklı bir sorudur. Şu an çok önemli, çünkü sahip olduğumuz ve bir şeyler yapabileceğimiz tek an şu an.  Çözüme odaklanmak ise bize kendimizi güçlü hissettirecektir. “Şu an yapmam gereken evden çıkmamak ve bu süreyi olabildiğince kendime ve başkalarına yararlı olabilecek şeyler yaparak değerlendirmek.” şeklinde düşünmek bana iyi geliyor ve ben bu zor durumda, zor duygularımla bu bakış açısı sayesinde kalabiliyorum.

Hayat Güzeldir…

Bu konu hakkında kaç gündür nasıl bir metafor kullanabilirim sorusu aklımda geziyordu, sonra birden aklıma bir sinema filmi ve bir de gerçek yaşam öyküsü geldi. Film “Hayat Güzeldir” filmi, 2. Dünya Savaşı sırasında oğlu ile nazi toplama kampına kapatılan bir babanın, çocuğunu korumak için durumu nasıl bir oyuna dönüştürebildiği bende hep hayranlık uyandırmıştır. Bu durumun gerçek yaşamda pek çok örneği var ama en bilinenlerinden birisi de Victor Frankl, onun meşhur sözü çok öğretici “Yaşam için küçük de olsa bir planı olan insan herşeye katlanabilir.”

Sonuç olarak kaygıya rağmen değil, kaygımızı da yanımıza alıp bizim için anlamlı olan, değer verdiğimiz şeylere odaklanıp, önce kendimizden başlayarak sabırlı ve şefkatli olmak ve küçük de olsa değerlerimiz için bir şeyler yapmak. Bize asıl iyi gelenler bunlar.

Bizim çocuklarımız rutinlerinin değişmesine bağlı olarak çok fazla öfke ve huzursuzluk yaşıyorlar. Onlar için neler önerebilirsiniz?

Rutinler hepimiz için önemli ama özellikle de özel gereksinimi olan bireyler için çok çok önemli. Doğru rutinleri bozuldu, evden çıkamıyor, eğitimlerine devam edemiyorlar. Belirsiz bir süre daha devam edemeyecekler. Ancak çocuklardaki öfke ve huzursuzluğu tamamen rutinin bozulmasına bağlamak doğru olmaz. Anne babaların da rutini bozuldu, onların kaygıları, gerginlikleri, evdeki karmaşa da çocuklarda benzer sorunlara yol açar.

Bu koşullar altında yapılabilecek tek şey yeni rutinler oluşturmaya gayret etmek ama bunun için de sabırlı olmak. Ruh sağlığımız için en faydalı şeylerden birisi olan rutinleri oturtmak hiç de kolay olmuyor. Yeni bir rutin oturtmak 2-3 hafta bazen daha uzun sürebiliyor. Anne babalar önce kendileri için rutin oluşturmalılar, ancak o zaman bunun o kadar da kolay olmadığını anlayacaklardır. Örneğin her gün 10 dakika meditasyon ya da egzersiz yapmak ya da başka bir rutin için kendilerine söz versinler ve bir hafta buna uymaya çalışsınlar, bakalım oluyor mu? Muhtemelen bir hevesle başlayıp sonra yarım bırakacaklar.

Belirli bir rutin oluşturmak için en temel konulardan birisi bunun kişiye özel olması gerektiğini unutmamak. Bundan şunu kastediyorum,  benim eşim için günlük sporunu yapmak yaşamsal öneme sahip ve bu koşullar altında bile spor yapmayı başarabiliyor. Benim için ise öyle değil, benim için ise son yıllarda günlük meditasyon yapmak rutinlerim arasında ve bana iyi geliyor. Bugünlerde özellikle sosyal medyadan spor yapın, meditasyon yapın, nefes alıştırması yapın gibi pek çok öneri geliyor. Bu genel önerilerin yerine, size neyin iyi geleceğini, neye ihtiyaç duyduğunuzu keşfedin ve buna zaman yaratın.  Örneğin kısa bir süre yalnız kalmak, müzik dinlemek ya da ayaklarınızı uzatıp hiç bir şey yapmadan durabilmek. Ya da mindful olarak (anda kalarak, farkındalıkla) kahve içmek… Nasıl mı? kahvenizi içerken sadece kahve içmeye odaklanmak. Onun kokusuna, tadına, içindeki kahve taneciklerine odaklanmak, yani kahve içerken sadece kahve içmek, bir yandan başka bir iş yapmamak, tv izlememek, ya da sosyal medya hesaplarını takip etmemek basit bir rutin olabilir ama emin olun iyi gelecektir.

El yıkamayı bile mindful bir şekilde (farkındalıkla) yapmak mümkün, üstelik bugünlerde bunu 20 saniye yapmamız gerekiyor, 20 saniyeyi bir an önce bitsin diye yaşamak yerine 5 duyumuzu kullanarak sabunun kokusunu, elimizde yarattığı hissi, suyun sıcaklığını, oluşan köpükleri, elimizi yıkarken çıkan sesler fark ederek yıkayabiliriz ve 20 saniye bu şekilde çok daha keyifli geçebilir. Hatta çocuklara da bunu öğretmek ve  bu oyununa dökerek de yapmak mümkün. Banyoya asacağınız bir puan çizelgesi, her el yıkamada kazanılacak puanlar da oyunun bir parçası olabilir. Banyoya koyacağınız varsa basit bir mutfak saati, ya da kum saati ile süreyi ölçmek de mümkün.

Aileler rutin oluştururken nelere dikkat etmeliler?

Rutinler için belki de önce yapılmaması gerekenleri saymalıyız.

  • Sabah uyanır uyanmaz sosyal medya hesaplarına bakmayın.
  • Bütün gün pijamayla gezmeyin.

Peki ne yapalım?

  • Mümkün olduğunca kendinize özen gösterin, saçınızı tarayın, kullanıyorsanız parfümünüzü sürün.
  • Uyku, uyanıklık, yemek saatleriniz olabildiğince düzenli olsun.
  • Size ne iyi gelecekse, neye ihtiyacınız varsa onlardan en az birini programa yerleştirin.

Bazı günler hiç bir şey yapmak istemezsiniz,  buna da izin verin. Rutinler siz onları yapamadığınız için mutsuz olun diye değil, size kendinizi daha iyi, daha güçlü hissettirmek için varlar. Bir de bununla bağlantılı bir şey daha var, programınızı bir sürü madde ile doldurmayın, Unutmayın bir kriz dönemindeyiz, normal zamanda başaramadığınız şeyleri tekrar denemek için iyi bir zamanlama olmayabilir. Yazmayı planlayıp yazamadığınız kitabı yazma, veremediğiniz kiloları verme, izleyemediğiniz filmi izleme, çözemediğiniz ilişki sorunlarını çözme, yeni hobi edinme fırsatlarını kaçırıyor gibi hissetmeyin. Şu an bir fırtınadayız, fırtınada gemilerde tamirat, tadilat yapılamaz, rotadan sapmamak ve alabora olmamak yeterlidir. Zaman zaman kendinizi diğer insanlarla kıyaslayıp yetersiz hissetmenize neden olan eleştirel düşünceleriniz olursa onları fark edin ve birer senaryo olarak görüp, geçip gitmelerine izin verin.

En güzeli de gün içinde sevdiğiniz insanlarla temasa geçmek için zaman ayırın. Güçlü sosyal bağlar ruhsal dayanıklılık için en önemli şeylerin başında geliyor. Uzakta olan aile büyüklerimizle daha uzun sohbetler yapabiliriz. Ben iş yoğunluğumdan pek sık göremediğim  dostlarımı ve arkadaşımı arayıp sohbet ediyorum ve çok iyi geliyor.

Bugünlerde ailelerden aldığımız en sık soru teknolojik araçların kullanımı konusunda çocuklar ve gençlerin abartılı istekleri ve ebeveynlerin sınır koymakta zorlanmaları.

Bu dönemde çocukların ve gençlerin ekran karşısında daha fazla zaman geçirmek istemeleri de son derece doğal ve bu konuda da kontrollü serbestlikten yanayım. Ancak burada en büyük risk grubu okul öncesi dönem çocukları ve özel gereksinimi olan, yaygın gelişimsel bozukluğu olan çocuklar. Onların ekran süreleri çok çok sınırlı olmalı.

Aileler ilaçları bittiğinde yazdıramamak, temin edememek ve tedavilerinin akması konusunda da kaygılılar. Ne önerirsiniz? 

İlaçlar artık pek çok yerde online olarak yazılabiliyor, ilaç yazdırmak için hastaneye gitmeye gerek olmayabilir. Çoğu psikiyatri kliniği şu an aktif olarak hizmet veremiyor olsa da hizmet vermeye devam eden hastaneler var. Şu anda ilaçlarla ilgili bulunamama gibi bir durum söz konusu değil, umarım bu süreç o kadar uzamaz.

Ben de bu konuda bir şey eklemek istiyorum, bana ulaşan bazı aileler çocukları okula gitmediği için ilaç kesmeyi düşündüklerini söylediler. Bu karar her çocuk için özel olarak alınması gereken bir karar olmakla birlikte şu dönemde her ne kadar çocuklar evde olsalar da ilaçları kesmek iyi bir fikir değil.

Bu arada devam edilemeyen, yarım kalan eğitimler, terapiler için de bir şey söylemek istiyorum. Ben ve pek çok arkadaşım işlerimizi sanal ortamda sürdürmeye gayret ediyoruz. Online terapi etkinliği kanıtlanmış bir tedavidir. Online olarak yapılması zor olur diye düşünülen EMDR için bile birazdan yine online bir eğitime katılacağım. İzlemekte olduğum çocukların aileleri için ücretsiz online aile buluşmaları düzenliyoruz, haftaya başlayacağız. Bağlantıda kalmak ve vazgeçmemek önemli.

Son olarak, bu süreç bir maraton, kısa mesafe koşusu değil, kaynaklarımızı, gücümüzü dikkatli kullanmalıyız. 2-3 hafta içinde bitecek beklentisi içine girersek süreç uzadığında hayal kırıklığı, öfke, endişe artacaktır. Bu uzun sürecek bir süreç ama tabi ki bir gün bitecek. Bittiğinde ise artık ne biz ne de içinde yaşadığımız dünya aynı olmayacak. Nasıl bir dünya olacağı ise bugün bu süreci nasıl yaşayacağımıza bağlı. Başlangıçta da söylediğim gibi nasıl yaşayacağımız bizim seçimimiz. Sürekli durumdan şikayet ederek, bencillikle, fırsatçılıkla içimize kapanarak da geçirebiliriz. Ya da ben değil, biz olmayı, toplumsal dayanışmayı ön plana alarak; kendime, aileme, topluma daha faydalı nasıl olabilirim sorusuna odaklanarak, belki yeni değerler keşfederek, belki de önceden çok da üzerinde durmadığımız değerleri yeniden keşfederek buradan çıkabiliriz. O zaman bu süreç uzun sürse de önümüze çıkan dünya daha olmasını istediğimiz bir dünya, biz daha olmak istediğimiz bir biz olacağız. Her ikisi de ya da bunların dışında pek çok farklı seçenek de mümkün. Sevgiyle ve sağlıkla kalın.

Röportaj: Rana Zeynep Çömlekçi