‘ORGANİK AMELE’NİN BABASI İLE KONUŞTUK

Cumhur SARI: “Burada anneliği anlatacak değilim, buna ne kelamım yeter, ne de cüretim. Ama babalık sürecini anlatabilirim. Evet, süreç. Zira babalık süreç içerisinde gelişen bir şey. Babaya babalığı öğreten şey zaman. Yaşantılar, hatalar, güzel anlar vs… Hepsi çoğaldıkça babalık da olgunlaşıyor.”

Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Baba olmadan önce kendinizi nasıl biri olarak tarif ederdiniz? Bugün nasıl biri olarak tarif edersiniz?

Manisa Akhisar doğumlu, bir vakte kadar İstanbul doyumlu bir bireyim. Yıllarca seni yenecemm İstanbul tripleri ile İstanbul’da öğretmenlik yaptım. Bir noktadan sonra ise kendimi sahnelere atıp tek kişilik standup işine bulaştım ama oğluşumun özel durumundan dolayı İstanbul’a “Pes ulen, sen kazandın,” deyip doğuş yerime geri döndüm. Baba olmadan önce kendi halinde az biraz hayatı akışı ile kabullenmiş, kendimi tüm sorumluluklardan azade etmiş biriydim. Baba olunca da pek değişmedi sanırım.

 Ozan nasıl bir çocuktu? Başlangıçta gelişimi nasıldı?  Otizmin ilk belirtilerini ne zaman fark ettiniz?

Ozan doğumundan itibaren biraz sıkıntılı bir bebekti… Hiç beşikte, bebek arabasında ve benzeri yerlerde durmazdı. Sürekli baston yutmuş gibi kazıklamasına durmak isterdi. Sadece memede huzur bulurdu ve egzaması kaşıntısı çok fazla idi.  İlerleyen yaşlarda ölümcül gıda alerjisi de ortaya çıktı. İlk belirtileri şahsen ben anlamadım annesi fark etti. Devinimsel hareketleri severdi. İsmine tepki vermezdi ve göz kontağı kurmazdı. Annesi bunlar normal değil dedikçe ben de “Benim çocuğum normal olmaz be ya zati ehiehi,” diye geçiştirirdim. Belki angutluğumdan, belki de toz konduramamamdan… Normal gelişim aylarında emekledi, yürüdü ve konuştu ama bir noktadan sonra kullandığı kelimeleri yavaş yavaş unutmaya başladı .En son meme kelimesini de unutup tekrar işaret diline geçince ben de durumun ciddiyetini anladım ve doktora gitmeyi kabul ettim. Cerrahpaşa’da Prof. Dr. Barış Korkmaz koymuştu tanıyı. 3 yaşına yakındı.

Eşiniz ve siz, tanıdan sonra neler hissetmiştiniz?

Eşim zaten böyle bir durumdan şüpheleniyordu. Şüpheleri tescillenmiş oldu. Benim ruhiyat ise biraz karman çormandı, bir savrukluk yaşadım. İlk süreçte en kolayı olan inkardı ama ortada inkarı mümkün olmayan bir rapor vardı. İnkar süreci bitince kaderci arabesk bir dönemim oldu. 2 yıl gibi bu savrukluk ve abukluk dönemi sürdükten sonra en son aşama kabullenme ve ona göre yaşama dönemi başladı ki, bundan sonra gerisi kolaylaşmaya başladı.

“Ebeveyn” diyerek anne ve baba olmayı aynı çatı altında topluyoruz. Peki, hayatın içinde babalık ve annelik arasında nasıl bir fark var?

Demek ki yanlış yapıyoruz. Annelik ile babalık mukayese kaldırır bir durum değildir.

Burada anneliği anlatacak değilim, buna ne kelamım yeter, ne de cüretim. Ama babalık sürecini anlatabilirim. Evet, süreç. Zira babalık süreç içerisinde gelişen bir şey. Babaya babalığı öğreten şey zaman. Yaşantılar, hatalar, güzel anlar vs… Hepsi çoğaldıkça babalık da olgunlaşıyor.

Yani bebek doğduğu andan itibaren, babalık da bebek gibi büyümeye başlıyor ve çocuk geliştikçe babalık da gelişiyor. En azından benim babalık maceram böyle oluştu

Telefon görüşmemizde bahsetmiştiniz… Bir psikiyatristin söylediği “Bu çocuğun babaya ihtiyacı var,” sözü sizi çok etkilemiş. O olayı biraz anlatır mısınız? Bu farkındalık anından sonra hayatınız nasıl şekillendi?

O vakitler ilk teşhis paniği ve korkusu ile her yere saldırmıştık. O psikolog senin, bu psikiyatrist benim deli danalar gibi koşturuyorduk. O zamanlar vizitesi bayağı yüksek nörolog psikolog bir hanıma gitmiştik. Bir saatlik görüşme boyunca eşim dertlerimizi anlatırken, biz Ozan ile köşede oynadık. Meğersem bu hocamız yandan bizi izliyormuş. En son beni çağırdı ve bu çocuğun babaya ihtiyacı var dedi. “Sizin ile olan iletişiminin artması, çocuğunuzu daha iyi noktalara getirebilir” dedi. Ben o vakitler kolejde çalışıyordum. Beşiktaş’ta özel ders bürom vardı ve yetmezmiş gibi aksamları KPSS dershanesinde ders veriyordum. Yani hoca haklı olabilirdi. Çocuk beni görmüyor ki. Önce ders bürosundan vazgeçtim sonra da kolejden. Ardından zati çöktüm maddiyetten :- ) Ama iyi ki, Ozan ile daha fazla vakit geçirme kararı almışım. Çünkü 2 yıl boyunca gittiğimiz bir psikiyatr en son “Hocam Ozan’ın 2 yılda aldığı yol muazzam ve bunda sizin payınız çok fazla. İsterseniz sizi diğer aileler ile tanıştırayım. Belki onlara tecrübelerinizi anlatabilirsiniz,” şey demişti. Ama ben neyi nasıl yaptığımı bilmiyordum ki, nasıl anlatayım? Yani bunun matematiksel bir formülü yok.

İstanbul’dan Akhisar’a taşınmaya nasıl karar verdiniz?

Ozan ilkokulda kaynaştırma öğrencisiydi ve durumu iyiydi. Öğretmenimiz duyarlı ve bilinçli birisiydi.

Ama bu 4 +4+4 garabeti yüzünden 5. sınıfta ortaokula başlanıyor. Ortaokulda ise bir çok öğretmen ve branş var. Haliyle bunların bir kısmı ‘kaynaştırma nedir?’ haberdar değiller. Haberdar olan da keşke haberim olmasa modunda ve çok azı bu konuya duyarlı.

Bu yüzden 5. sınıf bayağı sıkıntılı geçti. Yaz tatilinde bir haftalığına köye ziyarete gelmiştik. O sırada Akhisar’da özel eğitim uygulama ortaokulu olduğunu duydum. Okulu ziyaret ettim ve dolaştım. Bir saat içinde Akhisar’a taşınma kararı verdim.

Siz İstanbul’da hem öğretmenlik hem de tarih üzerine ilgi çekici bir standup yapıyordunuz. Akhisar’a taşınmak bu çlaışmalarınızı nasıl etkiledi?

Standup’ı hala yapıyorum. Öğretmenliği ise burada dershane çevrem olmadığı için bıraktım.

Pek tabii ki, asıl yaptığım işlere uzak olmak olumsuz etkiledi. Benim ile beraber sahneye çıkan birçok arkadaş ünlülendi gitti. Bense taşralı bir standupcı olarak ayda bir İstanbul’a gelip bir iki saat sahne tozu yutup taşrama dönüyorum.

Malum bu işlerde işlevli ve bilinir olmak için oralarda olmak gerekli. Bu saatten sonra kim ne bilsin taşralı bir kişiyi

Buradan bu sohbeti okuyanlara çağrımdır, hala ayda bir kez geliyorum İstanbul’a. Instagram’dan @organikamele hesabımı takip edip etkinlikleri değerlendirirlerse sevinirim.

Şu anda aileniz ile birlikte tarım ile uğraşıyorsunuz.  Bu iş bildiğiniz bir iş miydi? Nasıl girdiniz?

Tarladan kurtulmak için yıllarca okul okudum dirsek çürüttüm. Sonuçta tarladayım. İşin özeti bu.

Tarım işlerinde Ozan’ın size katkısı nedir?

Ozan benim tabirim ile benim organik amelem. Zati Instagram sayfamızın adı da @organikamele.

Bu çalışmalar Ozan’ı nasıl etkiledi?

Dağ bayır gezmek ve doğada kendiliğinden yetişen ürünleri devşirmek, onları dönüştürmek tabii ki

Ozan açısından fevkalâdenin de fevkinden bir durum oldu.

Değişen eğitim sisteminin etkilerini otizmliler açısından hiç konuşmuyoruz. 4+4+4 eğitim sistemi otizmli bir öğrenci olarak oğlunuz Ozan’ı nasıl etkiledi?

Bu sistem sadece engelli kaynaştırma öğrencileri için değil, tüm öğrenciler için kötü bir sistem.

Bizim gibiler içinse cehennemi bir sistem Bir kere kaynaştırma sistemindeki en temel eksiklik öğretmen eğitimi. Birçok öğretmen bu yapıya yetkin değil, kaldı ki istekli de değil. Bakmayın siz sosyal medyada her engelliler haftasında, özel günde, toplumun topyekûn duyar kasmasına. Sadece öğretmenler değil, toplumun geneli de bu bireyleri dışlama eğiliminde.

Bu durum da ne oluyor? Öğretmen, veli ve haliyle o velilerin çocukları da bizi yok sayma kolaycılığına kaçıyor. Bu durum hem bizim gibi anne babalar, hem de otizmli birey üzerine büyük stresler getiriyor.

Peki, bu durum değişir mi? Hayır. Çünkü ben tarihçiyim ve bu toplumun geçmişini de biliyorum. O yüzden bu iklim bizim çocuklar için maalesef ki hep sonbahar. Biz de sonbahar ve kışa göre yaşamayı öğrenmek zorundayız.

Dağ bayır gezmek ve doğada kendiliğinden yetişen ürünleri devşirmek, onları dönüştürmek tabii ki Ozan açısından fevkalâdenin de fevkinden bir durum oldu.

Oğlunuzun geleceği için sizin ve eşinizin hayali nedir?

Bizim hayalimiz, köyde bizden sonra kendi başına hayatta kalabilir seviyeye gelmesi…

Ama onun hayali çöpçü olmak 🙂

Tekrar size dönersek… Ara ara BKM Mutfak’ta “Tarihin Dibi” isimli bir gösteriniz oluyor. Bu gösteriler nasıl başladı?

Ben yıllarca dershane öğretmenliği yaptım ve yıllarca öğrencilerimden “Hocam çok komiksiniz ya.. Cem Yılmaz gibisiniz…’ laflarını duydum. Bir gün kendimi gaza getirdim “Niye olmasın ki. Ne olacak ki.. Bir kere denerim, rezil olur inerim ama bunu da yaptım derim,” diyerek çıktım sahneye. O kadar iyi geldi ki bana 13 yıldır ara ara hala çıkıyorum sahneye. Ve “Ne olacak ki, rezil olursam inerim” diyerek devam ediyorum.

Böyle bir gösteri çıkarmanız müthiş bir öğretmen olduğunuzu düşündürüyor. Öğrencilerinizi özlüyor musunuz?

Bu konuda mütevazi olamayacağım. Evet, müthiş bir öğretmenim. Hala kolejde, dershanede, benim dersime girmiş ve 2 saat bile olsa tedrisatımdan geçmiş öğrencilerim beni hatırlar. Ve evet, çok özlüyorum.

Ozan ile birlikte olduğunuz videoları izlediğimde babalığı “görev” olarak değil “eğlenerek” yaptığınızı hissettim. En başından beri böyle bir baba mıydınız zamanla mı şekillendi?

Ebeveynlik sorusunda da değinmiştim, babalık zamanla çocukla yaşadıkça oluşan bir şey. Nasıl görev olabilir ki? Ve eğlenemiyorsak niye yaşıyoruz ki? Sadece babalık için değil tüm hayat akışının merkezine hayattan zevk alabilmeyi, eğlenebilmeyi ve hayatın tüm olumsuzluklarına rağmen gülebilmeyi esas düstur bellemiş biriyim. O yüzden çok da şey etmemek lazım : – )

Son olarak, çocuğuna yeni otizm tanısı konmuş babalara ne söylemek istersiniz?

İnkar ve kadercilik aşamalarını bir an önce atlatıp kabullenme aşamasına gelmelerini tavsiye ederim naçizane. Ve unutmayın bu durum sadece sizin başınıza gelmedi. Bu durumda binlerce birey var.

En önemlisi de, otizmli bireylerde en etkili şey baba sevgisi ve sabır Demiyorum ki, benim gibi tası tarağı toplayıp köye göçün (Haa, imkanınız varsa kesin göçün.) Ama sevginizi kendinize saklamayın. Her daim hissettirin, gösterin ve mümkünse hiç bir şartta otizmli bireye sinirlenmeyin, sinirlenmeyin sinirlenmeyin. Çünkü hakkınız ve yetkiniz yok buna.