HER ÇOCUK FARKLI VE KENDİNE ÖZELDİR

Türkiye’de zihinsel özel gereksinimli bireylerle çalışan ilk sosyal kooperatif olan Tomurcuk Kooperatifinin kurucu ortaklarından Yasemin Güler ile neler yaptıklarını konuştuk.

Yasemin Hanım, sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Ben Yasemin Güler. Down Sendromlu 35 yaşında bir kız ve 24 yaşında bir oğlan annesiyim. Aslında iktisatçıyım ama down sendromlu bir kızım olması nedeniyle STK çalışmalarına girdim. Bu biraz da zorunluluktan oldu. Bilmeden bu yola girmiş olduk.

Neden STK çalışmalarına girme ihtiyacı hissetiniz?

Çünkü sorumluluk sahibi insanlar, ‘Buna nasıl bir çözüm bulacağım?’ ve ‘Ne yapmam gerekiyor?’ diye araştırmak durumunda kalıyor. Özellikle otuz beş yıl önce, kızım Dila’nın doğduğu zamanda bu konuda bilgi eksikliği çok fazlaydı.

35 yıl önce down sendromu ile tanışınca neler yaşamıştınız?

Hiçbir şey bilmiyorduk! Dila doğdu, doğar doğmaz doktoru durumu anlamış ve down sendromlu olduğunu eşime söylemiş. Onlar da bana eve geldikten sonra söylediler. Down sendromunu hiç duymamış ve görmemiştim. “O da ne?” diye düşünmüştüm. Etrafımızda da hiç yoktu. Çünkü o zamanlar engelli çocuğu olan aileler bunu dillendirmezlerdi ve engellilik kapalı kapılar ardında yaşanırdı. Çocuklarını dışarıya çıkarmazlar, akrabaları bile durumu bilmezdi. Öyle bir zamandı. Ben de birden bire kucağımda bilinmeyen bir olgu başladım her şeye.

Neler hissetmiştiniz?

İlk başta çok şaşırdık. Kabullenmek çok zor oldu. Ne yapacağımızı ve nereden yardım alacağımızı bilemiyorduk. O zamanlar internet de bu kadar gelişmiş değildi ve hiçbir bilgi yoktu. O yüzden de ilk yıllar epey zorlu geçti.

Size hiç yol gösteren olmamış mıydı?

Hiç… Kendimiz araştırarak öğrendik. Bir-iki aylık şaşkınlık döneminden sonra ne yapabiliriz diye kendi çapımızda bir şeyler bulmaya çalıştık. Dila’nın özel eğitim alması gerektiğini anladık. Bir yaşından itibaren de haftada 3 gün özel eğitime başladık. O zamanlar özel eğitimler devlet tarafından desteklenmiyordu ve ücretli olarak götürmek zorundaydık. Eğitim ile ilgili materyalleri bulmak da çok zordu. Hepsi yurt dışından geliyordu. Haftada 3 gün özel eğitime getir, götür de kolay değildi. Ben aynı zamanda çalışan bir anneydim. Zorlu bir süreçti.

Sonra STK ile ilgili çok yoğun çalışmalarınız oldu. Zaten bizim de yollarımız bu noktada kesişti… STK hayatınıza nasıl girdi?

Dila iş okulundan mezun olacağı sırada, bütün veliler düşünmeye başladık. Okul bitiyordu, çocuklarımız şimdi ne yapacaklar diye bir düşünce aldı bizi. Eve mahkum kalacaklardı. Biz bir yere götürmezsek gidemeyeceklerdi. Bir kursa gitmek isteseler, kendi başlarına gitme olanakları yoktu. Zihinsel engelde maalesef böyle bir durum var. Götürebileceğimiz, tüm gün kalabilecekleri hiçbir yer yoktu. Rehabilitasyonlara haftada iki saat gidip geliyorlardı. Bu durumda da, bizler de kendimiz için zaman ayıramıyor hiçbir şey yapamıyorduk. Birlikte bir şeyler yapmaya karar verdik. Zaten belli bir süreden sonra bireysel çabanın yetersiz olduğunu anlıyorsunuz. Birlikten kuvvet doğuyor. Tek başınıza hiçbir mücadelede başarılı olma şansınız yok.

Sonra nasıl yola çıktınız?

Üç Aya yakın süren bir beyin fırtınası yaptık. El birliği ile çok uğraştık. “Nasıl yapalım?” diye düşündük. Vakıf mı yoksa dernek mi kuralım diye fikir yürüttük. Bir çözüm bulalım diye üç ay boyunca her perşembe günü bir yerde toplanıp bu konular üzerine kafa yorduk. Allahtan Dila’nın aynı dönemdeki arkadaşlarının annelerinin hepsi de çok bilinçli ve yüksek tahsilli insanlardı. Bu araştırmanın sonucunda da kooperatif olmaya karar verdik.

Çok iyi bir karar. Kooperatiflere alanda büyük ihtiyaç var…

Aslında şimdi yükselen bir trend ama o zamanlar hiç bilinmiyordu. Kooperatif denilince akla ‘yapı kooperatifi’ geliyordu.  Hatta belediyelere gittiğimiz zaman bize “İnşaat mı yapacaksınız?” diye soruyorlardı. Oysa kooperatiflerin sosyal faydası üzerine Avrupa’da çok örnek bulunuyor. Biz de yirmi bir anne bir araya geldik ve sosyal kooperatifimizi kurduk. Dernek ya da vakıf bize uymuyordu çünkü bizler de bir şeyler yapmak istiyorduk. Sadece bağış alan değil, içinde olabileceğimiz, taşın altına elimizi koyabileceğimiz bir örgütlenme yapısını seçtik. Kooperatifimizi bu şekilde açtıktan bir sene sonra da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak özel eğitim ve rehabilitasyon merkezimizi açtık.

Daha sonra dikiş atölyelerimiz oldu. Biliyorsunuz bizim çocuklarımızın annelerinin istihdama katılma şansları çok az oluyor. Ben şanslı annelerden biriydim. Çünkü Dila küçükken anneanne ve babaannesinden destek alabiliyorduk.  O yüzden benim iş hayatım hiç aksamaya uğramadı ama diğer anneler için böyle bir durum söz konusu değil. Engelli bireylerde, genellikle her şeyi anneleri üstleniyorlar. Bir de zihinsel engel olunca, siz 7/24 hep çift kişilik bir hayat yaşıyorsunuz. Bu anneleri de nefeslendirmek ve onlara da bir takım alanlar açmak için dikiş atölyesi yaptık. Herkes evinden dikiş makinelerini getirdi. O sıralar belediyeden de bir bez çanta işi almıştık. Çocuklar aşağıda eğitim yaparken, anneler de yukarıda hep beraber atölyede bez çanta dikim işini yaptılar.

Şu anda da buna benzer çalışmalarınız devam ediyor mu?

Şu anda da öğretmenleriyle beraber özel günlere yönelik hediyelik eşyalar üretiyoruz. Bunlar genellikle; anneler günü, yılbaşı, sevgililer günü gibi günler için oluyor. Halk eğitim işbirliğinde el sanatları hocaları ile atölyeler açıyoruz. Çocuklarımız orada sanat öğreniyorlar ve bir şeyler ürettikleri zaman onları da satışa sunuyoruz. Böylece hem çocukların gelişiminde ilerleme kaydediyoruz hem de ekonomik açıdan döngü yaratmış oluyoruz.

2017’de de sivil girişimle açılan ilk down kafeyi  merkezimizin altında açtık. Kooperatifimizi açtığımızdan beri böyle bir hayalimiz vardı ama maddi olanaksızlıklar yüzünden bir türlü gerçekleştirememiştik. Özel bir grup bunu bize açtı.

Gelmek isteyenler bu kafeye nasıl ulaşabilir?

Kafemiz Altıntepe’de. Bostancı Gösteri Merkezi’nin bir sokak üstündeyiz. Çok merkezi bir yerdeyiz. Burada rezervasyon ile çalışıyoruz. Rezervasyon olduğu zaman anneler 1-2 gün önceden tüm hazırlıkları yapıyorlar. O gün de çocuklarımız servis yapıyorlar, sohbet ediyorlar. Amacımız, hem toplumun çocuklarımızı tanımasını hem de çocuklarımızın farklı kişiler ile tanışmasını sağlamak.

Size destek vermek isteyenler nasıl harekete geçebilirler? Neler yapabilirler?

Bağış alma yetkimiz var. Banka hesaplarımıza bağış yapabilirler. Bağışlar nakdi de, ayni de olabiliyor. Bağış makbuzu da verebiliyoruz. Sosyal medya hesaplarımızdan bizimle iletişime geçebilirler. Gönüllümüz olmak isterler ise kapımızı çalabilirler.

Bizim çok sayıda gönüllülerimiz var. Haftanın hemen hemen her günü bir gönüllümüz gelip atölye düzenliyor. Çünkü bizim çocuklarımız bütün gün oradalar. Akademik derslerini aldıktan sonra grup eğitimlerimiz, farklı çalışmalarımız oluyor. Yoga hocamız geliyor yoga yaptırıyor, spor hocamız geliyor spor yaptırıyor. Drama ve dans çalışıyorlar, seramik atölyelerimiz oluyor. Tüm günleri dolu dolu geçiyor.

Bir de şu önemli… Bu çocuklar hep yalnızdır. Anne ya da öğretmen ile birebir çalışırlar. Orada kendileri gibi arkadaşları ile beraber yemek yiyorlar, çay içiyorlar, sohbet zamanları oluyor. Arkadaşlık duygusunu tadıyorlar. Sizin ya da benim için bunun pek önemi olmayabilir belki ama onlar devamlı yalnız olduklarından bunu yaşamaları çok kıymetli.

Yıllardır müthiş özverili bir çalışma yürütmüşsünüz. Kızınız şu an 35 yaşında. Toplumdan beklentileriniz neler?

Toplumdan beklentimiz çok. Bunun mücadelesini veriyoruz. Engelli denilince hala bilinmemezlikten dolayı çekinenler, o ortama girmek istemeyenler var. Bunlar için bilinçlendirmek ve bilgilendirmek adına çok sayıda farkındalık çalışmaları yürütüyoruz. Engelli bir şey yapamaz diye düşünmesinler. Çocuklarımızın yapamadıklarını değil, yapabildiklerini ve başardıklarını göstermek için çalışmalar yürütmek lazım. Eğitimin küçük yaştan itibaren başlaması ve bunun da ayrıştırıcı değil bütünleştirici olması gerekiyor. Bu konuda toplumun da üzerine büyük sorumluluk düşüyor. Ayrı sınıflarda eğitim yaptığınız zaman normal gelişen bireylerde “bunlar farklı” diye bir algı oluşuyor. Ama aynı sınıfta kaynaştırma içinde olduğu zaman, iletişime geçip arkadaş olma ihtimalleri var ve birbirlerini daha iyi tanıyorlar.

Toplumda bu bilinç düzeyinin gelişmesinin ilk aşaması bence eğitimden başlıyor.

Yetkililerden de bizleri dinlemesini, biz olmadan bizim hakkımızda karar vermemelerini istiyoruz. Bizim fikirlerimize değer vermelerini bekliyoruz.

Peki, özel gereksinimli bir çocuğu olduğunu yeni öğrenmiş ailelere ne söylemek istersiniz?

Her çocuk farklı ve kendine özeldir. Hepsinin yapabileceği ve yeteneği olan bir şey mutlaka vardır.  Çocuk engelli diye duygularında engel yok. Bizim çocuklarımız da evlenmek, üniversiteye gitmek, tatile gitmek istiyor. O yüzden aileler çocuklarına gerektiği önemi göstersinler. Yapabilecekleri ve yeteneği olan şeyleri keşfetmeye çalışsınlar. Hiçbir zaman eğitimden mahrum etmesinler.