“DAHA GÜÇLÜ OLMALIYDIM”

Bitkisel hayatta bir eş, yaşlı ve kronik hastalıkları olan bir anne, daha hayatının baharında olan bir genç kız. Farklı mücadeleler veren hemşire Ayşe Balıkçı ile zorluklardan güçlenerek çıkmayı konuştuk.

 Uzun yıllar hemşirelik yaptıktan sonra sürekli bakım gerektiren bir hastanız oldu, bu hayatınızı nasıl değiştirdi?

Evet, 28 yıl hemşirelik yaptıktan sonra eşim trafik kazası geçirip tamamen yatağa bağımlı olunca önce mesleğimi resmi olarak noktalamak durumunda kaldım. Eşim aylarca hastanede yaşam savaşı verdi. Beyin kanaması geçirdiği için bilinci tüm operasyonlara ve girişimlere rağmen açılmadı. Ve artık eşim bakım hastasıydı. Aylar süren hastane günlerinden sonra eşim boğazında trakeostomi kanülü, midesinde Peg hortumu ve idrar sondasıyla hastaneden taburcu edildi.

O andan itibaren hayatınızda neler değişti?

Ben kendimi bir anda evimizin bir odasını yoğun bakım ünitesi haline getirmiş olarak eşimin başında 24 saat nöbet tutan bir yoğun bakım hemşiresi olarak buluverdim. Kaza sonrası önce yaşam şeklim zamanla yaşam koşullarım tamamen değişmişti. Ve artık  hastanedeki yoğun bakım ünitesi kurallarını evimizde de uygular oldum. Eşimi trakeostomi kanülünden sık sık aspire ediyor, peg hortumundan da mama makinası yardımıyla bazen de mama enjektörüyle sıvı gıdalar vererek beslenmesini sürdürüyordum. Boşaltımı idrar sondası yardımıyla oluyordu. Eşim hiç kıpırdamadan sürekli yattığından vücudunda yatak yaraları olmaması için 7/24 hiç ara vermeden 2 saatte bir yatak içerisinde pozisyon minderleri yardımıyla yatış pozisyonunu değiştiriyorduk. Saç ve vücut banyosunu hiç ihmal etmeden yatak içerisinde gerçekleştiriyorduk. Yaşamım öylesine değişmişti ki, sosyal yaşam kavramı benim için sıfırlanmıştı. Bakımı son derece zor ve titizlik gerektiriyordu. Ve aspirasyon ihtiyacı olduğundan yanından bir an olsun ayrılamıyordum.

Durumu kabullenebilmiş miydiniz?

Zamanımın tümünü onun odasında geçiriyor, durumu kabullenemiyordum. İyileşme ümidinin olmaması, iyileşirse mucize olacağı defalarca yüzüme söylenmişti. Kızım henüz 13 yaşında 8. Sınıf öğrencisiydi, bir yandan sınavlara hazırlanıyor, bir yandan da babasının bakımında bana yardımcı oluyordu. Ben gün geçtikçe yorgunluktan ve ümitsizlikten zayıf düşüyordum. Hem fiziksel olarak, hem ruhsal olarak çökmeye başlamıştım. Önceleri bir hekim yardımı almayı reddetsem de  daha sonraları ruhen çok bitkin düşüp majör depresyona girince yardım almak, kaçınılmaz oldu. Bir psikiyatr hekimin verdiği ilaçları kullandım uzun yıllar. Eşimin bu durumu beni önce mesleğimi sonlandırmaya mecbur bırakmıştı. Sonra sosyal hayattan tamamen koparmıştı. Bu tarz hastaların bakım masrafları çok fazla olduğu için ekonomik anlamda da zorluklar yaşamaya başladım. Eşim bitkisel hayatta bu şekilde tam 5 yıl, 25 gün yaşam mücadelesi verdi. Ve benim gelecek plan ve hayallerim tamamen yerle bir olmuştu. Yaşam şeklim ve koşullarım inanılmaz bir şekilde değişmişti. 2. Yılın sonunda artan bakım giderlerini karşılayabilmem için ek gelir yaratmak zorunda kaldığımı görünce küçük bir hediyelik eşya dükkanı açıp yarım gün de olsa tekrar çalışmaya başladım.

Yeniden güçlenip ayağa kalkmayı neye borçlusunuz?

Yeniden güçlenip ayağa kalkmayı içimdeki Allah inancıma, anneme ve en çok ta kızıma borçluyum. Hemşire olduğum için eşime en iyi bakımı veriyordum. Ve bunu Allah rızası ve kızımın babası olduğu için hep severek yaptım. Kızım da bu mücadelenin içinde aktif olarak 5 yıl boyunca hep yer aldı. Üstelikte yaşından çok daha büyük bir erdemle yaptı tüm bunları. Onun tüm gücüyle baş etmeye çalıştığını gördüğümde, inanamıyordum. Kullandığım ilaçlar, annemin ve kızımın fiziki ve manevi olarak yanımda var olmaları beni daha da güçlendirdi. Kendime daha da güçlü olmam gerektiği telkininde bulundum hep. Annemin ilerlemiş, kızımın küçücük yaşına rağmen bana vermiş oldukları destek sonrasında onlara karşı da sorumluluğum ve minnettarlığım daha da arttı. Kendimi bulmaya başladım. Bir yandan da, kızıma bundan böyle hem anne hem de baba olmalıydım. Bunu fark ettim. Yani daha da güçlü olmalıydım, en azından öyle gözükmeliydim. İşte tekrar güçlenme hikayem, ayağa kalkmam, dik durmam bu yüzdendir. Bitkisel hayatta bir eş, yaşlı ve kronik hastalıkları olan bir anne, daha hayatının baharında olan bir genç kız. Üçünün de manevi sorumluluğu bendeydi artık. Maddi olarak da bilançoyu ben tutmalıydım, ek gelir kalemleri yaratmalıydım, çünkü giderlerimiz çok fazlaydı.

İçimizdeki potansiyel gücü nasıl keşfetmeliyiz?

Bir gücü en güzel keşfetme anı bu güce ihtiyacımız olduğunu fark ettiğiniz anda ‘yapabilirim, başarabilirim, aşabilirim’ diyebilmekte yatıyor. Yani o kararı vermekte. Ya tamam, ya devam deyip, devam dediğiniz anda yeniden başlamak her şeye… Evet, o zaman o potansiyeli kullanmaya başlıyor insan. Kararı verdikten sonra “ne yapabilirim?” sorusunu soruyor ve neler yapabileceğini hayal ediyorsun. Neyi, nasıl yapacağını düşündükten sonra devamı adım atmakla geliyor. Niyet halis olunca sonucu da illaki güzel oluyor. Ben mesela eşimin iyileşme ümidi olmamasına rağmen, ona en iyi şekilde bakmanın verdiği vicdan rahatlığı ve huzuru benim ve kızım için bu dünyadaki ödülümüz oldu. Bunun tarifi yok ve dünyadaki hiç bir şeyle de ölçülemez, karşılaştırılamaz. Biz belki bu uzun süreçten sonra onu kaybettik ama bize göre hiç bir şey boşa gitmemişti. Eşimin yokluğunda sanki Allah bizi her türlü kötülükten, kötülerden koruyup kolluyordu. Karşımıza hep iyi ve güzel insanlar çıkarıyordu artık, güzel iş fırsatları kendiliğinden hayatımıza girmeye başlamıştı. Ve ekonomik anlamda da yavaş yavaş toparlanma sürecine girmeye başladık. Çalışmak, biraz bedeni yorsa da ruhuma terapi gibi geliyordu.

Mutsuz hissettiğimizde bununla savaşmak ta mümkün mü?

Mutsuz hissettiğimizde ya da depresyonda hissettiğimizde, evet bununla savaşmak mümkün. Ama o kuyudan bir an önce çıkmak için öncelikle en yakınımızdaki bireylerden yardım almalı, onların bize uzattıkları eli tutmalıyız. Her şey istemekle başlıyor. İyi hissetmekle, iyileşme isteğiyle. Çünkü siz iyi hissederseniz, güzel, pozitif şeyler düşünürsünüz. Düşüncenin gücü gerçekten tahmin ettiğimizden çok daha fazla. Ve neler yapabileceğimizi, başarabileceğinizi düşünüyorsunuz ve sonra o hayallerin gerçeğe dönüşmesi için başlangıç adımınızı atıyorsunuz. Sonra bakmışsınız hayalinizi yaşıyorsunuz. Çünkü kendimiz iyi olursak, sorumlu olduğumuz diğer bireylere de ancak o zaman destek olabilir ve onların sorumluluğunu alabilir ve üzerimize düşeni yapabiliriz. Benim hikâyemde; ben ilk zamanlar sonuç değişmeyecekse iyileşmek istemediğimi düşünüyordum. Bana uzatılan elleri tutmadığım gibi, bana dokunmalarına da izin vermiyordum. Ve bu yüzden bir dönem zaman kaybettiğimi düşünüyorum. Oysa yaşam her şeye rağmen çok güzel. Acılar da deneyim ve olgunlaşma sürecimizin bir parçası oluyor hayatımızın. Bizi biz yapıyor, bize farklılık katıyorlar. Yaşanmışlıklar bizi daha da güçlendiriyor ve hayatta daha sağlam olmamızı sağlıyorlar. Daha sonra iyileşmeye karar verdiğimde çeşitli kişisel gelişim programlarına katıldım. Hem kendimi iyileştirmeyi başardım hem de yaşamımın gelecek dönemlerinde benim yaşadığıma benzer travmalar yaşayan insanların hayatlarına dokunmak ve onların iyileşmelerine katkı sunma hayalleri kurdum. İstedim ki onlar benim gibi zaman kaybetmesinler, zira insan hayatındaki en değerli şey zamandır. Hele ki acı ve elemle geçen zaman insanı mahvediyor.Yaşadığım  acı tecrübeyi insanlar daha kısa sürede atlatsınlar istedim.Çünkü insanlar kor  alevde çok fazla kalmamalı benim gibi diye düşündüm.

Otizmli bir yeğeniniz olduğunu biliyorum. Hayatınızı nasıl etkiledi?

Evet, şu anda 20 yaşında olan otizmli bir yeğenim var, adı Hasan Yiğit. Biz farklı şehirlerde yaşıyor olsak da anne ve babasının tüm yaşamlarını sosyal, ekonomik, duygusal olarak ne denli etkilediğini gördüğümde hep çok üzüldüm. Hasan Yiğit her daim dualarımın içinde yer aldı. Diğer çocuklardan farklı gelişse de onu hep çok sevdik. Bazen onun dünyasını anlamaya çalıştık. Eğitimi hiç kolay olmadı, Geçen yıl liseden mezun oldu ama tabii ki 4 yaşından bu yana sürekli özel eğitim aldı. Bu da ailesi için hem zaman, hem ekonomik  hem de duygusal açıdan tabii ki yorucu ve yıpratıcıydı. Bir yandan sürekli bir özel eğitim ve rehabilitasyon süreci,  devam etti. Bir yandan da devlet okulunda kaynaştırma öğrencisi olduğu için zaman zaman okul idaresiyle yaşanan sorunlar bazen diğer veli ya da öğrencilerle yaşanan farklı sorunlar. Tabii ki bu süreç, hem çocuğu, hem ailesini, hem de bizleri daima üzdü. Oysa otizmli olmak Hasan Yiğit’in seçimi değildi. O seçmemişti bunu ve toplumun herhangi bir başka bireyi de bizler de otizmli olabilirdik.  Keşke yetişkinler olsun bu empatiyi yapabilseler. Hasan Yiğit’in anne ve babası hayatlarının merkezine hep onu koydular ve çocuklarının gelişim göstermesi için yaşamlarını hep ona göre sürdürdüler. Hani hepimizin yaşamında algıda seçicilik vardır ya… Ben de Hasan Yiğit’in teyzesi olarak yaşamımda daima otizmli çocuklara karşı farklı algı geliştirdim. Hatta bizde tüm aile bireylerinde otizmle ilgili haberlerde hep algıda seçiciliğimiz oldu. Otizmle ilgili minicik bir şey duysak iğneyle kuyu kazdık zaman zaman. Otizmli olmanın ne kadar zor olduğunu gözlemledim, öfke nöbetleri, anlamsız tekrar davranışlar nasılda hem çocuğu hem aileyi yıpratıyordu. Ve bu farklı gelişen çocuklarımız için her zaman yapılabilecek daha iyi şeyler olabileceğini düşünüyorum. Bireysel olarak katkıda bulunabileceğim her şeye varım, bunun için gönüllüyüm. Tüm toplumun da bu konuda daha detaylı bilgilendirilmesi ve eğitilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda gerek sivil toplum kuruluşlarının gerçekse devletimizin daha fazla kamu spotlarıyla varlığını hissettirmesi gerektiği kanaatindeyim. Konunun uzmanları tarafından otizmin görülme sıklığının yıllar içerisinde çok hızla artabileceği söyleniyor. Dolayısıyla bireysel olarak tüm toplum sorumlu diyorum. En azından otizmliler kaderlerine terkedilmemeli, toplum olarak hassasiyetlerimiz içerisinde var olmalı, içimizde mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürmeliler. Devletimizin de gerek toplumu bu konuda aydınlatmada gerekse bu çocuklarımıza ve ailelerine hem eğitim hem de rehabilitasyonları konusunda daha fazla destek olmasını diliyorum.Bu konuda emeği geçen, bunu gönülden yapan her bir yurttaşımızı ayrıca kutluyor, güzel çalışmalar yapan tüm otizm derneklerini nezdinizde kutluyor başarılar ve  diliyorum.Bu çocuklarımıza ve ailelerine kolaylıklar ve de güzellikler diliyorum…