ÖFKE NÖBETİ Mİ, DUYGUSAL ÇÖKÜŞ MÜ?

Anadolu Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü Otizm Spektrum Bozukluğu Eğitim Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sezgin Vuran ile otizmli birey ailelerinin çok zorlandığı öfke nöbetlerini ve duygusal çöküşleri konuştuk.

Otizmli bireylerde öfke nöbeti nedir?

Bu soruyu yetişkin otizmli bireylere sorduğunuz zaman “Biz öfke nöbeti geçirmiyoruz,” diyerek tepki gösteriyorlar. Yaşadıkları durum için ‘duygusal çöküş’ olarak dilimize çevirdikleri kavramı kullanıyorlar. İngilizce’den örnek verirsem, öfke nöbeti ‘melt down’ şeklinde ifade ediliyor ve dilimizdeki karşılığı da ‘erime’ olarak geçiyor.

Fakat ebeveynler ve öğretmenler, OSB’li bireylerin kendine veya başkasına zarar verme davranışlarını genellikle her zaman öfke nöbeti olarak adlandırıyor. Ancak bu davranışlarla baş etmek için  öfke nöbetini ve duygusal çöküşü iyi ayırt etmek lazım.

Ayrıntılı baktığımızda, bu durumun otizmli bireylerde iki farklı biçimde ortaya çıktığı görülüyor. Bazıları gerçekten öfke davranışı olarak ortaya çıkıyor. Bu davranışın normal gelişim gösteren bireylerdekine benzer olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bazıları da var ki, ilk bakışta öfke davranışı gibi gözükse de ortaya çıkışından bitişine kadar farklı davranış örüntüleri ile seyrediyor. Bunlar duygusal çöküş olabiliyor.

Otizmli bireylerin öfke nöbeti ile tipik gelişenlerin öfkelenmesi arasında nasıl bir fark var?

Otizmli bireylerin ve tipik gelişenlerin öfke nöbetleri arasında önemli bir fark yok. Öfke dediğimiz şeyin bir işlevi var. O işlev gerçekleştiğinde öfke nöbeti duruyor. Biz de ne zaman öfkeleniyoruz? istediğimiz bir şey olmadığında, bir şeyi yapmak isteyip yapamadığımızda,  etraftan ilgi elde etmek istediğimizde. Küçük çocuklarda da böyle değil midir? Yetişkin olarak biraz kendimizi yoklarsak bazen biz bile ilgi çekmek için öfke davranışları sergilediğimizi yakalayabiliriz.

Öfke ile duygusal çöküş arasındaki en ayırt edici özellik nedir?

Dediğim gibi öfkenin mutlaka bir işlevi vardır. Tipik gelişen bireylerde de bu böyledir. İstediği bir şey olmadığında onun olması için öyle yapıyordur. Kendi ile yeterince ilgilenilmediğinde ilgi elde etmek için, bir şeyden kaçmak istediğinde kaçmak için yapıyordur. Bazen kendini ifade edemediğinde de, bir ifade etme biçimi olarak öfke ile karşılaşabiliyoruz.

Eğer bir öfke nöbeti varsa, onun işlevini anlayıp yerine getirdiğimizde öfke duruluyor.  Fakat bir duygusal çöküş ile karşı karşıyaysak bu bir enerji boşalımı olarak karşımıza çıkıyor. Çoğu zaman bizim bildiğimiz ya da ayırt ettiğimiz bir nedeni de bulunmuyor.

Duygusal çöküş başladıysa ne yaparsanız yapın durmuyor. O kendi sürecini tamamlıyor ve öyle duruyor. Her ikisinde de, öncesi dönemler var. Bir öğretmen veya anne baba öncelikle bunun farkında olmalı.

Eğer bu bir öfke nöbeti ise durdurmak için çocuğumuzun istediğini yapalım mı?

İstediğini yapmak, ilgi göstermek ya da istemediği şeyi durdurmak tabii ki doğru yöntemler değil. Fakat bunlar öfkeyi ve duygusal çöküşü ayırt edici olması açısından önemli. O anda ayırt edebiliriz ama o anda terapi edemeyiz. Ne öfke nöbeti, ne de duygusal çöküş gerçekleştiği anda terapi edilemiyor.

Duygusal çöküş ile öfke nöbeti arasındaki en önemli farklar nedir?

Önemli farklardan biri duysal çöküşün durmaması. Öfke nöbetini durdurabiliyorsunuz.  Birinin işlevi var, diğerinin yok.

Neler öfke nöbetini veya duygusal çöküşü tetikleyebilir?

Öfkenin tetikleyicileri genellikle; istediğinin olmaması, ilgi çekmek istemesi, ortamdan kaçmak istemesi, bir tür iletişim kurmak istemesi olabiliyor.

Duygusal çöküş dediğimizde ise burada bir amaç yok. Aşırı yüklenme nedeniyle, belirsizlik karşısında kafaları karıştığında, aşırı kaygı duyduklarında, korktuklarında, endişelendiklerinde, stresli hissettiklerinde, çevrede onlara fazla gelen uyaranlar olduğunda çöküş yaşayabiliyorlar. Uyaranlar fazla geldiğinde kulaklarını kapatabilirler. Ortam çok sessiz ise bu sessizlik de fazla gelebilir ve ses çıkarabilirler. Streotipi yapabilirler. Yükleme aşırı olduğunda da, duygusal çöküş yaşayabilirler.

Örneğin bütün gece uyumamış bir çocuk sabah okula geliyor. Eğer ben bir öğretmen olarak onun tüm gece uyumadığını bilirsem programından seyreltmeler yaparım. Bilmezsem, etkinlik çizelgesi yapılacak dersem, çocuğa fazla yüklenebilirim. Bunun önlemini almadığınızda karşınıza bir duysal çöküş çıkabilir.

Bir diğer durum daha var, o da öngörülemezlik. Otizmliler eğer bir öngörülemezlik yaşıyorlarsa belirsizlik karşısında kaygı çok artabiliyor.

Belirsizlik kaygısını bir örnekle açabilir misiniz?

Mesela bir gün velilerimizden bir anne ile baba okula geldi. O dönemde çocukları 13-14 yaşlarındaydı. Getiren anne baba çok kötü haldeydi, dökülüyorlardı. Çocuk bağırıyor, çağırıyor, kendine vuruyor, etrafına vuruyordu… Baba hem onu kontrol etmeye çalışıyor hem de etrafını kollamaya çalışıyordu. Kış olmasına rağmen gömleği terden sırılsıklamdı. Ne olduğunu sorduğumda, anlattılar. Her gün aynı güzergahtan bize geliyorlarmış. O gün yolda tamirat varmış ve oradan geçmeleri mümkün değilmiş. Okula geç kalıyoruz telaşıyla çocuğa da herhangi bir açıklama yapmadan yolu değiştirmişler.

Bunun üzerine oğlu arabada bir duygusal çöküş yaşamış. Baba “Hocam arabayı devirmeden gelebildiğimize şükrediyorum,” demişti. Bu durumları engellemek mümkün olabiliyor aslında ama çok iyi gözlem yapıp çalışmak gerekiyor. Daha sonra o çocuk ile öngörülemezlik üzerine çalıştığımızda duygusal çöküşlerinin azaldığını gördük.

 

Çok önemli bir noktaya temas ettiniz. Aileler  duygusal çöküşleri en aza indirmek için neler yapabilir?

Duygusal çöküşte çocuk için ya aşırı yüklenme ya da belirsiz bir durum vardır. Belirsizlikte yeni bir eve taşınmak, yeni doğan kardeş, yakınlardan birinin kaybı gibi onlarca şeyden biri çocukta aşırı yüklenmeye yol açabilir. Aile bunu iyi belirlemeli ve öngörülemezliği engellemelidir.

Mesela taşınılacaksa, yeni evin resimleri çekilip çocuğa gösterilerek nelerin değişeceğine ilişkin açıklamalara önceden başlanabilir. Biliyorsunuz bizim öğrencilerimiz görsellerle daha kolay öğrenebiliyor. Biz yeni bir eve taşınacak bir öğrencim ile iki aydır bu şekilde çalışıyoruz. Yeni evlerinin boş halini, badana edilirken, eşyalar toplanırken hallerini fotoğrafladık. O eve gideceklerini, eski evlerine artık gelmeyeceklerini, o evde odasının neresi olacağını çalışıyoruz.

Sözel becerileri var mı bu öğrencinizin?

Sözel becerileri var. Ama gideceği ortamın fotoğraflarını çekerek resim destekli anlatmayı tercih ediyoruz.

Ben genellikle sözlü dil olsa bile otizmliler görsel işlemede daha iyi oldukları için o ortamdan fotoğraflar kullanılmasını tercih ediyorum.  Ama diyelim ki, yoldasınız ve çok acil anlatmanız gerekiyor. Yol kapalı ve makinalar var. Orada da şunu  anlatabilirsiniz ‘İstersen inelim biraz yol çalışmasını izleyelim. Bugün bu yoldan değil ama şu yoldan gideceğiz. Yine okula gidiyoruz’.

Az önce anlattığım örnekte, öğrencimiz ikna edildikten sonra o yola girilse idi belki de arabanın devrilme noktasına geleceği kadar büyük bir duygusal çöküş yaşanmayacaktı.

Peki eğitime erken dönemde başlamak bu gibi durumları ve problem davranışları ne kadar azaltabilir?

Erken eğitim çok önemli. Bunu her zaman söylüyoruz. Erken dönemde çocuğa ne kadar beceri kazandırabilirseniz, problem davranışları da o kadar ortaya çıkmadan önleyebilirsiniz. Bazen de doğru eğitimle problem davranışlar hiç ortaya çıkmayabilir. Ama çocuğu eğitmek yetmiyor. Mutlaka aileleri de eğitmek gerekiyor. Okulda kullandığımız yöntemlerde neyi, niçin, ne zaman kullandığımız konusunda aileyi de bilgilendirmeliyiz.

Problem davranışların hiç olmaması pek çok ailemizin hayali…

Problem davranışlar hiç olmaması derken bunu biraz daha açmak isterim, neye problem davranış diyoruz?

Geçenlerde kaynaştırmaya yerleştirilmiş bir öğrencimizin öğretmeni ile bir diyaloğumuz oldu. Öğretmeni “Öğrencimiz kelebek gibi kollarını çırpıyor hocam, bu problem davranış değil mi?” diye sordu. Ona bu streotipin neden yapıldığını ve daha kabul edilebilir hale nasıl getirilebileceğini anlatmam gerekiyordu. O  öğretmene “Elinizde bir defter, bir de kurşun kalem var. Bir şeye canınız sıkkın, düşünmekten kaçıyorsunuz ya da tam yoğunlaşmak istiyorsunuz. Ne yapıyorsunuz o zaman?”  diye sordum. “Karalarım” dedi.

Aynı şey işte. Kollarını çırpan o öğrenci de bunu yapıyor. Bunu nasıl evirebiliriz? O öğrenci ne istiyor? Parmaklarının gözünün önünde olmasını.

Ben bu öğrencimizin eğitim aldığı yaz okuluna gittim ve tüm sınıfa üflenen fırıldaklardan yaptırdım. “Önünüzde dursun, arada sıkıldığınızda ya da sıcakladığınızda üflersiniz çocuklar,” dedim. Bir süre sonra bizim çocuğumuz ellerini sallamak yerine fırıldağını üflemeye başladı. Yaz sıcağında zaten bütün sınıf da üflüyordu. Öğretmene dedim ki “Ders anlatırken arada bir çocuklara ‘birazcık rüzgar yapın’ deyin. ‘Üçe kadar sayıyoruz. Şimdi üfleyeceksiniz sonra yerine bırakıyoruz’ diyerek eğlenceli hale getirin”.

İki hafta sonra o öğretmen beni aradı ve “Artık çırpınmıyor hocam, fırıldağı da çok sık üflüyordu, onu da azalttı,” dedi.

Bu problem davranış değil. Ama bunu problem davranış olarak görürseniz, öğretmen ellerini tutar, yanına koyar, ‘hayır yapma! Dur’ ’ derse, o çocuğa yükler de yükler.

Bir öğrencime sormuştum “Streotiplerini yapmadığında ne hissediyorsun?” diye. Üniversite öğrencisiydi. Alerjik olduğum için benim çok kaşındığıma dikkat etmiş. Bir de ben kaşınırken “hüüf” gibi bir ses çıkarıyormuşum. “Sen bir yerin kaşındığında tut kendini kaşıma, bir de hüüf yapma. İşte aynı şeyi hissediyorum,” dedi. Çok güzel bir benzetme bence.

Kendine ya da başkasına zarar vermek, öfke nöbeti midir yoksa problem davranış mı?

Duruma özgü değerlendirmek gerekiyor. Hem öfke nöbetinde hem de duygusal çöküşte çocuklar kendilerine ve etrafa zarar verebiliyorlar. Davranış örüntüleri benzer ama ortaya çıkış nedenleri farklı. Öfke nöbetinde mutlaka etrafta birileri vardır.

Duygusal çöküş ise yalnızken de olabilir. Diyelim ki, iyi durumda otizmli bir çocuğumuz var. Okulda yüklemelere tahammül etti eve geldi. Kapıyı açtı evine girdi. Orada çöküş yaşayabiliyor. Anne eve geldiğinde bir bakıyor etraf darma duran, çocuğu kendine zarar vermiş.

 

Peki, aileler bunlara karşı nasıl önlem alabilir? Hazırlıklı olabilir?

Ben önce ayırt etmeyi öğretmeye çalışıyorum. Öfke nöbeti mi çöküş mü? Çöküş öncesinde bir takım işaretler oluyor. Bunları yakalayabilirsiniz.

 Duygusal çöküşün işretleri neler?

Genellikle streotip davranışlar daha belirgin hale geliyor, sıklaşıyor ve sertleşiyor. Örneğin kulakları kapama artabiliyor. Bazı çocuklar normalde de tırnağı yese, duygusal çöküş geleceği zaman bu yemenin hızı artabiliyor. Benim bir öğrencimde gözlediğim de, duygusal çöküşü başlayacağı zaman gözlerini tek bir noktaya dikmesiydi. Gözleri açılıyor ve bakışlarını tek bir noktaya sabitliyordu. Arkasından da bakışlarını sabitlediği şeyi kaldırıp atıyordu. Genellikle büyük nesneler oluyordu bunlar.

Bir de şunlar olabiliyor, kaslarını geriyorlar. Kollarını, bacaklarını… Bence gererek çöküşü önlemeye çalışıyorlar. Bu gibi belirtilerin arkasından çöküş gelme olasılığı yüksek.

Bazen çok önemsizmiş gibi görünen bir davranış değişikliği de duygusal çöküşün başlangıcı olabiliyor. Ben ailelerden bu anları iyi gözlemlemelerini ve yazmalarını istiyorum. Şimdi cep telefonları da var artık.  Ses ile de kaydedebilirler. Ya da aileye diyorum ki,  “Whatsapp’tan benim numarama basın, oraya anlatın”. Herkese en kolay yapabileceği yöntemi öneriyorum.

‘Niye kendini kasıyorsun şimdi!’, ‘Ne var bunu yapacak?’, ‘Gene ne oldu?’, ‘Niye böyle yapıyorsun?’, ‘Ben mahvoluyorum…’ gibi şeyler söylemeyeceğiz. Ben bunlara dırdır davranışlar diyorum. Çünkü çocuk bunların hiçbirini sizin söylediğiniz gibi algılamıyor ve yüklenmeye devam ediyor.

Aileler böyle bir işareti yakaladığında ne yapmalı?

İşareti gördük diyelim. Öncelikle çocuğumuza sakinleşmesi için bir fırsat tanıyacağız. O anda ondan bir şey talep ediyorsak durduracağız. Yakınlık kontrolü kuracağız. Yakınında kalacağız ama dırdır etmeyeceğiz.

‘Niye kendini kasıyorsun şimdi!’, ‘Ne var bunu yapacak?’, ‘Gene ne oldu?’, ‘Niye böyle yapıyorsun?’, ‘Ben mahvoluyorum…’ gibi şeyler söylemeyeceğiz. Ben bunlara dırdır davranışlar diyorum. Çünkü çocuk bunların hiçbirini sizin söylediğiniz gibi algılamıyor ve yüklenmeye devam ediyor. Konuşmaksızın yakınında olabilir ya da sakince ‘Hadi birlikte nefes alalım’ diyebiliriz. Basit bir fiziksel egzersiz de yapılabilir.

Duygusal çöküşlerin azaltılmasında fiziksel egzersizlerin çok etkili olduğuna dair ciddi araştırma sonuçları var. Fiziksel egzersiz ve hareket otizmli çocuklar için kanıt temelli yöntemler arasında yer alıyor artık. Dolayısıyla bu çocukları egzersize yöneltmek faydalı olabiliyor.

Eğer günlük rutinleri içeren bir etkinlik çizelgesi varsa, çocuğunuzu etkinlik seçmeye de yönlendirebilirsiniz. “Hadi sevdiğin bir etkinliği yapalım,” denilebilir.

Ortamda bir belirsizlik varsa, bunu da ortadan kaldırmak lazım. Örneğin akşam birlikte parka gideceklerdi.  Fakat annesi ile babasını konuşurken duyan çocuk akşama misafir geleceğini öğrendi. Çocuk açısından bir belirsizlik doğdu.

‘Gezmeye mi gideceğiz yoksa eve birileri mi gelecek? Ya da başka bir şey mi olacak?’ Belirsizliği başladı. Bu durumda çocuğa bir açıklama yapılabilir veya akşam birlikte parka gideceğiz diyerek bir resim gösterilebilir.

Bu gibi durumlarda ödül ya da pekiştirme amaçlı verilen sözlerden vazgeçmek doğru değil.Bazı durumlarda vazgeçilebilir ama aile bunların çok iyi ayırdında olmalı. Siz sabahleyin kahvaltısını çok iyi yaptı diye onu parka götüreceğinize söz verdiniz ve sonra götürmediniz diyelim. Hem belirsizlik yarattınız hem de çocuğun gözünde inanılır ve güvenilir biri değilsiniz artık. Bunlara yol açmamak için yöntemleri doğru kullanmak gerekiyor. Belirsizliği ortadan kaldırırken, bir söz verdiysek onu da yerine getirerek ortadan kaldırmalıyız.

Siz sabahleyin kahvaltısını çok iyi yaptı diye onu parka götüreceğinize söz verdiniz ve sonra götürmediniz diyelim. Hem belirsizlik yarattınız hem de çocuğun gözünde inanılır ve güvenilir biri değilsiniz artık.

Diyelim ki engel olamadık ve duygusal çöküş ya da öfke nöbeti başladı…

Hem evde, hem de okulda bu tür durumlar için özel bir alan oluşturulmalı. Bu alanda çocuğumuzun kendine zarar verebileceği nesneler olmamalı. Mümkünse minderler ve duvarların daha yumuşak malzemeler ile döşendiği bir alan planlanmalı. Orada sevdiği bir müziğin yayını sağlanabilir. Sevdiği araçlar varsa (bazı çocuklar etkinlik kartlarını ya da kitapları çok seviyor) etrafta onlardan birkaç tane olabilir.

Bu tür güvenli bir alanlar evde de,  okulda da olmalı. Ama bu alanlardan kastım kesinlikle geçmişte kullanılan ‘Mola Odası’ değil. Güvenli alanlar bir ceza alanı değildir. Hiçbir çocuk için asla ceza alanı olarak kullanılmamalıdır.

Çöküş öncesinde, o güvenli alana yönlendirilip sakinleşmesine fırsat verilebilir. Ama diyelim ki önleyemediniz ve geldi.  Kendine vuruyor, etrafa vuruyor, bağırıyor kasılıyor… O anda yapılabilecek tek şey, yakınındaki kişiler için çok zor olsa da sakin kalmak ve hiç konuşmamak. Hatırlar mısınız, bir video vardı… Çocuk paramedikler tarafından karga tulumba hastaneye götürülüyordu.

 

Evet, hatırlıyorum…

Orada anne konuşuyor, paramedikler konuşuyor, herkes konuşuyordu… Onlar konuştukça da, çocuğun çöküşü hızlanıyordu. Hiç kimse buna katkıda bulunmamalı. Tabii ki, sakin davranmanın yanı sıra çocuğu güvenli bir alana da almak gerekiyor. O güvenli alanda enerjinin boşalması beklenmeli.  Burada doğru şekilde davranmanız çok önemli.

Çalıştığım bir öğrencide çöküşün işaretlerini yakalamaya başlamıştım. Ona “Haydi dinlenme odasına gidiyoruz,” dediğimde başlangıçta onu rahatlama odasına iki öğretmen ile götürebiliyorduk. Kapıyı kapatıyor, dışarıdan duyabileceği onun sevdiği müzikleri açıyorduk. Hatta bir gün unutmuşuz “Müzik aç! Müzik aç!” diye seslendi bize. Bu öğrencimiz bir süre sonra çöküşlerinin yaklaştığını kendi de fark etmeye başladı. “Benim gitmem lazım. Açın yolu,” diyerek koşarak odaya gidiyordu. Kendi kendini kontrol etmeye başlamıştı. Bu çok güzel bir şeydi.

Ona “Sakinleşip dinlenince oradan çıkacaksın. Ne zaman istersen seni çıkaracağız. Ben sakinleştim demen yeterli,” diyordum.

 Burada bir şeyin altını çizmek çok önemli sanırım. Odanın onun faydasına olacağını ve bir ceza olmadığını çok iyi ifade etmişsiniz öğrencinize…

Evet, orada zaten sevdiği araçlar vardı. Bizim de ilk götürüşlerimiz ile sonrası arasında fark vardı. Bağırarak, tepinerek götürdüğümüz de oldu. Ara ara o bağırmalar durduğunda dışarıdan “Birazdan sakinleşeceksin. Bak müzik çok güzel. Onu dinle,” gibi ufak telkinlerde bulunuyorduk. Sonra onun çok sevdiği etkinlikleri söyleyerek -mesela o öğrenci kek yapmayı çok seviyordu- “Sakinleşince kek yaparız” diyerek o sakinleşmeye başlayana kadar bekliyorduk.

Bu arada evde babalara, okulda da okul yöneticilerine şunu söylüyorum: Bir öğretmen ya da anne öfke nöbetine ya da duygusal çöküşe müdahale ettiyse, sonrasında mutlaka onun da bitkinliğini atmasına ve dinlenmesine fırsat verilmeli. Çünkü bu anlar gerçekten çok zorlu anlar.

Anne, baba, öğretmenler ile otizmli bireye destek verenler olarak nasıl bir işbirliği yapmalıyız?

Çok sıkı bir işbirliği yapmalıyız. Öğretmenlere özel eğitimde anne ve babanın ne kadar önemli olduğunu anlatmayı galiba başardık artık. Öğretmenler okuldaki çabalarının evde sürdürülmesinin kendi başarıları olacağının farkına varmaya başladılar diye düşünüyorum. Özellikle COVİD-19 sürecinde aileyi ne kadar iyi eğitirsek ve katılımlarını sağlarsak, o kadar başarılı olduğumuzu gördük.

Ama bu her şeyi aile yapsın anlamına gelmiyor. Ailelerimize karşı da koruyucu olmalı ve onların yaşadıklarının farkında olmalıyız. Bizler öğretmen olarak 3 -4 saat, bilemediniz 6 saat o çocukla birlikteyiz. Geri kalan 18 saatte ailesi beraber. Bu çok yorucu olabiliyor. Biz ailelerden neleri ne kadar bekleyebileceğimizin ve bunu yapmaları için onları nasıl destekleyeceğimizin farkında olmalıyız.

Bir örnek verebilir misiniz?

Bir gençlik anımı anlatayım. Tuvalet eğitimi olmayan dört öğrenci bulmuştum. Annelerini tuvalet eğitimine alacaktım. O dört anne için aldığım defterlere tek tek elimle yazarak kitapçıklar hazırladım.  Geldiler, kitapçıklarını verdim ve anlattım. Ertesi akşam da herkese uğrayacağımı söyledim. Mesaiden belirli bir saatte çıktım. Birinci aileye gittim her şey yolunda. Anne ‘Anlattıklarınızı şöyle yapıyorum, istediğiniz kayıtları böyle buraya giriyorum’ diye anlattı.  “Oh çok güzel,” dedim.

İkinci aileye gittim o anne de benzer şekilde anlattı yine. “Kayıtları göreyim,” dedim “Hocam ben kayıt tutamadım. Okuma yazma bilmiyorum. Dün arkadaşların arasında söylemeye utandım. Aklımda kalan ile bunları yaptım” dedi.

Biraz sohbetten sonra fırladım gittim ve küçük bir teyp ile on kaset aldım. Yazdıklarımı kasetlere okudum o akşam. Daha sonra tuvalet kullanmayı ilk öğrenen öğrencim onun çocuğu oldu. O anne ile hala görüşüyoruz.

Burada şunu söylemek istiyorum,  ailenin özelliklerini de dikkate alarak çalışmayı planlamamız lazım.

Bazen ailelerimizin de tükenmişlikleri olabiliyor…

Ailelere de bir destek sağlamalıyız. Psikolojik destek alabilmeliler. İdeal olan bu. Fakat şu anki koşullarda, her kurum bunu yapabilir mi biliyorum.  Bu desteği bir uzman eşliğinde almaları mutlaka çok iyi olur ama bu sağlanamadığında aileler de birbirlerini çok iyi terapi ediyorlar.

Her kurumun, benzer durumları yaşayan ailelerden oluşan bir ağı olmalı mutlaka.  Aileler bazen başka aileler ile güçsüzlüğü aşabiliyor. “Hocam x anne ile görüşmelerimiz arttıktan sonra artık ben de kendime hedefler koyup başarabiliyorum” diyen velilerim oldu.

Son olarak öfke nöbetlerine dönersek… Tüm önlemlerimize rağmen öfke nöbeti veya duygusal çöküş başlarsa ne yapmalıyız tekrar özetler misiniz?

Öfke nöbeti veya duygusal çöküş ile karşı karşıya isek iki önemli şeyi unutmayalım; sakin kalmak ve güvenli alan. Otizmli bireyi sakince güvenli alana geçirip, kendine zarar vermesini engellemek en önemlisi.

Müzik, fiziksel egzersiz ve hareketle de desteklenebilir.

Her çocuk spor yapacak diye bir şey yok ama hepimiz için fiziksel egzersiz ve hareket önemli. Bizler bile bir parça fiziksel egzersize zaman ayırdığımızda kendimizi daha iyi hissetmiyor muyuz? Bu çocuklar için de düzenli fiziksel egzersiz programlarının evde, okulda ya da merkezde olması lazım. Ben ailelerin  “gönderemiyorum, egzersiz yapamıyor,” sözünü de kabul etmiyorum. Evet, bir yere gönderemeyebilirsiniz ama evde sandalyeleri sıralayıp, üzerlerine su dolu şişeler koyup çalışmalar yapabilirsiniz. Aile eğer isterse öğretmenin de desteği ile evdeki olanaklarla çok şey yapabilir. Instagram’da da çok güzel programlar paylaşan arkadaşlarımız var. Aile onları izleyerek de evde benzer parkurlar ve programlar yapabilir. Burada önemli olan bu egzersiz programını her gün aynı saatte tekrarlayabilmek. Bunlar o enerjiyi doğru yere kullanmayı ve yönlendirmeyi arttıracaktır diye düşünüyorum.

Bir de, çocuklar doğru sosyal beceriler öğrenirlerse, duysal çöküşleri ve öfke nöbetleri azalıyor. Bunu da atlamayalım.

Ayrıca duygusal çöküş anlarında bizim bireysel yaptıklarımızın yanı sıra toplumun da öğrenmesi gereken çok şey var. Mesela paramediklerin eğitilmesi gerekiyor. Her hastanede güvenli alanlar olmalı. Bireyi o kadar korkacağı hastane ortamında yatağa bağlamayı insafsızca buluyorum. Adliyelerde, karakollarda, acil servislerde mutlaka bu tür güvenli alanlar hazırlanmalı. Toplumsal ortamlarda ve kamusal alanlarda bunun için özel alanlar olursa, o zaman herkes bir şeylerin daha iyi farkına varacak ve ne yapmaları gerektiğini öğrenebilecek.