“KAYNAŞTIRMA ÜLKEMİZİN EN BÜYÜK SORUNLARINDAN BİRİ”

Hürriyet Gazetesi’ndeki aile-çocuk yazılarıyla dikkat çeken gazeteci Ömür Kurt, ile buluştuk. Hem kitaplarından hem de çocuklardan konuştuk.

 

Gazi Üniversitesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü mezunusunuz. Yüksek lisansınızı ise, Bahçeşehir Üniversitesi Küresel Siyaset ve Uluslararası İlişkiler bölümünde yapmışsınız.  Gazeteciliğe ve yazarlığa ilginiz nasıl gelişti?

Aslında bu bir yolculuk… Her insanın kendi yolculuğu var. Ben çocukluk yıllarında kitap okuma alışkanlığı kazanmış biriyim. Kitaplarla büyüdüm. Okuduğum için de yazdım. Şiirler, öyküler karaladım çocukken… Lise yıllarımda gelecekte yapmak istediğim mesleğe kendim karar verdim, kendim istedim, kendi isteklerimi yaptım. Tüm sorumluluk benimdi. Hayal kırıklıklarım olduğu zamanlarda kimseyi suçlamadım bu sebeple. Sorumluluğumu aldım ve eğrisiyle doğrusuyla yaşadım, yaşıyorum. Gazetecilik serüveni de bu yolun dönemeçlerinden biriydi. 2010 yılında Hürriyet Gazetesi’nin çocuk bölümünde çalışmaya başladım ve o günden bu yana aile ve çocuk konularında yazılar yazıp, araştırmalar yapıyorum.

 

İşiniz gereği aileleri ve çocukları ilgilendiren yazılar hazırlıyorsunuz. Peki, çocuklarla aranız nasıl?

Gayet iyi… Aslında aile-çocuk köşesini yazmadan önce “Hürriyet Çocuk Kulübü” yayınlarında görev alıyordum. Dolayısıyla çocuklarla doğrudan iletişim kurabileceğim bir alandaydım. Okullarda çocuklar için “internet güvenliği ve medya okuryazarlığı” alanlarında bilgilendirici konferanslar veriyordum. Nitekim çocuk kitapları yazmaya da bu süreçte başladım. Çocuk kitapları da onlarla doğrudan iletişim kurabileceğim bir alan yarattı bana.

 

Karaca ve Yürüyen Köşk, Gri Taçlı Turna Kuşu, Hayal Defterim… Yazdığınız kitapların çoğu çocuk kitabı… Bunun özel bir nedeni var mı?

Aslında durum eşit. 5 adet yetişkin 5 adet de çocuk kitabım var. Ancak son yıllarda çocuk kitaplarına ağırlık verdiğim doğru… Çocuklar çok önemli. Önyargılı değiller, tanımak istiyorlar, içten pazarlıklı da değiller. Oysaki yetişkinler öyle değil. Çocuk, sevmediği kişiye sevmediğini apaçık söyleyebilir; ancak bir yetişkin bunu belli etmekten kaçınabilir. Çocukların dürüstlüğüne hayatımı adıyorum. Onlar için çalışacağım.

 

Aynı zamanda Hürriyet TV’de yayımlanan “Çocuklarla Bir Ömür” adlı bir programınız bulunuyor. Hem yazılarınız hem programınızla aileler ve çocuklardan nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

Çok olumlu tepkiler alıyorum. Yaralandıklarını söylüyorlar, bilgi edindiklerini belirtiyorlar. Son zamanlarda insanlar sosyal medyadan veya çeşitli internet mecralarından tavsiyelerle hayatını şekillendirmeye başladı. Oysa ki bu çok yanlış. Ben yazılarımda mutlaka uzman görüşlerine yer veririm, mutlaka karşıt görüşlerden yararlanırım. Programlarımda ve yayınlarımda da buna özen gösteririm. İnsanlar benim yazılarımla ve yayınlarımla, uzmanların değerini anladıklarını ifade ediyorlar. Bu da çok güzel bir geri dönüş.

 

Peki Hürriyet Çocuk Kulübü’nde neler yapıyorsunuz?

Hürriyet Çocuk Kulübü, çocuklara yönelik yayınlar yapan bir mecra. Her yıl 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’na özel bir gazete çıkartıyoruz, çocuklara özel ‘Kendi Gazeteni Yap’ adlı bir yarışma düzenliyoruz ve çocukların eserlerini sergiliyoruz. Okullara gidip çocuklar için ‘internet güvenliği ve medya okuryazarlığı’ konularında onları bilinçlendiriyoruz…

Çocukların teknoloji kullanımı ve internet bağımlılığıyla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Anne babaların en çok yakındığı konuların başında çocukların internet bağımlılığı geliyor. Oysa ki çocuklar internet bağımlısı değil aslında… Onları çaresiz bıraktığınız zaman ilk sarıldıkları alet telefon veya bilgisayar oluyor. Oysaki dışarı çıkan, sosyal faaliyetlere katılan çocuklar böyle bir ihtiyaç hissetmiyor, işte düğüm burada çözülüyor. Burada anne babalara çok büyük görevler düşüyor. Çocuklarını sosyal faaliyetlere yönlendirsinler. Bilgisayar veya telefon yüzünden kavga etmeyi bir kenara bıraksınlar…

 

Z jenerasyonu internetin olmadığı bir dünyayı hayal bile edemiyor. Çünkü onların doğduğu 90’lı yılların sonunda internet kullanılmaya başlandı. İnternetsiz yaşayamayan bu kuşağı nasıl anlayabiliriz? Onları sağlıklı teknoloji kullanımına nasıl yönlendirebiliriz?

Medya okuryazarlığı burada çok büyük önem kazanıyor. Çocuklara çok küçük yaşlardan itibaren hem aile ortamında hem de okulda bu eğitim verilmeli. Çocuklar internetten de teknolojiden de kaçamaz, kaçmamalı. Sadece neyi nasıl kullanması gerektiğini öğrenmeli, internetteki siber zorbalık ve siber tehditlere karşı kendini nasıl koruyacağını öğrenmeli…

 

“Küçük Adamlara Büyük Oyunlar” kitabınızda küresel çizgi film ve bilgisayar oyunlarının çocuk ve gençler üzerindeki etkilerini anlatıyorsunuz. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

Bilgisayar oyunları çok dikkat edilmesi gereken bir alan. Günümüz çocukları her şeyi bu oyunlarla sanal olarak deneyimliyor. Silahları tanıyor, sanal cinselliği görüyor, şiddet, küfür, çevrimiçi oyunlarla kavga ve daha pek çok olumsuz şeye bu oyunlar vasıtasıyla maruz kalıyor. Yaşından önce pek çok şeyi deneyimlemeye başlıyor. Ben gittiğim okullarda daha 7-8 yaşlarındaki çocukların GTA (Grand Theft Auto – Büyük Araba Hırsızlığı) veya Call of Duty (Göreve Çağrı) gibi şiddet ve savaş oyunlarını sürekli oynadıklarını gözlemledim. Oysa ki bu oyunlar +18 etiketi ile yayımlanan oyunlar. Yani çocuklar yetişkinler için üretilen oyunları daha küçücükken oynuyor. Bu sebeple de bugünün çocukları erken yaşlanıyor.

Otizmle ya da diğer nöro-gelişimsel bozukluğu bulunan çocuklarla iletişiminiz var mı? Özel eğitim hakkında ne biliyorsunuz?

Gelişimsel sorunları olan çocuklarla zaman zaman bir araya geliyorum. Otizmli bireyleri çok önemsiyorum. Disleksik bireyleri de çok önemsiyorum. Gelişimsel sorunları olan çocuklarda en çok dikkatimi çeken eksik yönlerini diğer bazı özelliklerini kullanarak geliştirdikleri… Bu da çok takdire şayan. Eğer onlara özel bir eğitim verilirse, sevgi ve ilgi gösterilirse bu çocuklardan müthiş yararlar elde edilebilir.

 

Normal gelişimli çocuklar kadar özel gereksinimli çocukların da eğitim görme hakkı var. Fakat her okul, bu çocuklara sıcak bakmıyor. Bir aile-çocuk yazarı olarak kaynaştırma eğitimi ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

Bu durum ülkemizin en büyük sorunlarından biri… Acilen çözüm üretilmeli. Bu konuya odaklanan öğretmenlerin çalışması için olanaklar tanınmalı, ailelerle işbirliği yapılarak çocuklar arasındaki uçurumların giderilmesi için alanlar açılmalı.

 

“200 Adımda Çocuk Yetiştirme Rehberi” isimli bir kitabınız var. Çocuklarla ilgili anne babalara verebileceğiniz en önemli tavsiyeler neler?

Her anne baba bir insan yetiştiriyor. Onların gelecekte kendilerinden sorumlu birer birey olabilmeleri için anne babalar, çocuk yapmaya karar vermeden önce tüm koşulları iyileştirmeliler ve çocuğa mutlu olacağı bir ortam hazırlamak için gayret sarf etmeliler… Bir insanın hayatının temelleri 0-6 yaş diliminde atılıyor. Bu nedenle bir çocuğun bu yaş diliminde yaşadığı her şey geri kalan bütün yaşamını etkiliyor. Bunu asla unutmamak gerekiyor.