Merhaba Ben Rüzgar

Oğlumun bebekliği çok güzeldi. O dönem çok rahat geçmişti. Anne baba kelimelerini erken söylemişti. Sonra on beşinci ayından itibaren göz teması kesildi. Dönen cisimlere karşı ilgisi başladı. İçine kapandı. Sağır gibiydi. Seslendiğimizde hiçbir şekilde cevap vermiyordu.

Eşimle bu durumdan şüphelenmeye başladık. Doktora gitmeyi konuşuyorduk. Fakat sonra “daha on beş aylık, biz gözümüzde büyütüyoruz davranışlarını” diyerek vazgeçiyorduk. İlla konuşacak, illa ki açılır diyorduk.

 

Sonra akrabalar bu çocukta bir şey var demeye başladı. Bir tanıdığımız otizm konusunda eğitim alıyordu o sıralar. Bir otizm merkezine götürün dedi.  Biz otizmi duyunca “yok öyle bir şey,” dedik hemen. Ben büyük ihtimalle geç konuşacak bir çocuk diye düşünüyordum. Eşimle kardeşi de geç konuşmuş. Ya da kulağında bir işitme sorunu vardır diye tahmin ediyordum. Duymadığı için konuşamıyor diyordum.

Yirmi aylıkken bir doktora götürmeye karar verdik ve doktor da hemen otizm dedi. Oğlumun otizmli olduğunu öğrendiğimde salya sümük ağlamıştım. İlk başta kabullenmemiştim.  Tahlilleri ve testleri yapıldı. Durumu kesinleştiğinde de eğitim kurumu aramaya başladık.

Bu süre zarfında pek çok kurumla görüşüp değerlendirme yaptık. Parasal yönden bakanlar “size on ders vereyim, şu kadar fiyat vereyim,” diyorlardı. Hep fiyat üzerinden konuşuyorlar, çocuk üzerinden konuşmuyorlardı. Bu yaklaşım bizi çok huzursuz etti ve onları eledik. Daha sonra bir tanıdığımızın vasıtası ile şu anki kurumumuzu bulduk. Rüzgar iki buçuk yaşında Algı Özel Eğitim’e başladı, şimdi beş yaşında ve hala devam ediyor.

Fakat eğitimin ilk bir yıl bizim için çok zordu. Rüzgar doğru düzgün yürümüyordu. Sürekli ya kucakta ya da bebek arabasındaydı. Hep bir ağlama, bağırma, çağırması vardı. Defalarca pes etme noktasına geldim. Pes etmek istemek de çok insani bir şey. İnsan bazen kendini tükenmiş gibi hissedebiliyor. Ama vazgeçmeden her şeyi zamana bırakmak gerekiyor. Ben de bazen yaz başlarında, kış başlarında, kısacası mevsim dönümlerinde kendimi tükenmiş hissediyorum. Zorlanıyorum. Pes ediyorum. Bazen bugün derse gitmeyelim diyebiliyorum. Sonra oğlumda eğitimin iyi bir izini gördüğümde tekrar güç topluyorum ve devam ediyorum. Bana “Anne” dediğinde altı ay dersleri hiç aksatmadan derslere gelmiştim. Bana anne dedikten sonra her sabah erkenden kalkıp eğitime gelmek istedim.

Eğitimde bir seneden sonra fark görmeye başladım. Algısı açılmış, daha iyi anlıyor ve öğreniyordu. İlk zamanlar hiç konuşmuyordu. Bana “Duydu” diyordu eğitimden sonra bana “Duygu” ve “anne” demeye başladı.

Çok şeyde bağımsızlaştı. Öz bakımını kendisi gerçekleştirebiliyor. Kendi kendine giyinebiliyor.  Yazmayı öğreniyor. Bakkala bile kendi gidiyor artık.  Hem de çok rahat bir şekilde gidip dönebiliyor. Kendi yemeğini yiyebiliyor, çatalını kaşığını kendi tutabiliyor. Eğitim almadan önce bunların hiçbiri yoktu ve çok zorlanıyorduk.

Otizimle ilk iki senemiz çok zordu. Parkta bile dışlanmıştık. Çok üzülmüştüm, Çok ağlamıştım. Şimdi eğitimle geçen iki buçuk yıldan sonra anaokulunda da her şey çok farklı oldu. Sınıf öğretmeni kimseye Rüzgar’ın durumundan bahsetmemiş. Oradaki stajyer öğretmenler daha sonra Rüzgar’ın otizmli olduğunu öğrendiklerinde inanmamışlar. “Bu çocuk otizmli değil,” demişler. Bunu duyduğumda çok mutlu olmuştum. Ama bazıları da yadırgıyor ve ne tepki vereceklerini bilmiyorlar çünkü otizmin ne olduğunu bilmiyorlar. Bulaşıcı bir hastalık sanan bile var. Kişiden kişiye bakış açısı çok değişiyor.