“Birliktelikle engeller çok daha kolay aşılabilir”

“Sorularla Özel Eğitim Hukuku” kitabının yazarı Avukat Jülide Işıl Bağatur, farklı öğrenen çocukların eğitimi  ve kaynaştırma konusundaki sorularımızı yanıtladı.

Sizi tanıyabilir miyiz?
1965 doğumluyum, Adanalıyım. Eşimle hukukçu bir ailede yetişen, üçüncü kuşak hukukçularız. 30, 27 ve 15 yaşlarında üç oğlum var. İstanbul’da eşimle birlikte avukatlık yapıyorum. Ortanca oğlum Ege, çok ağır düzeyde zihinsel engelli. 2008 yılında İstanbul Üniversitesi’nde “Özel Eğitim Gereksinimi Olan Çocuklar ve Eğitimci, Hekim ve Hukukçu İşbirliğinin Sağlanması” tezi ile yüksek lisansımı tamamladım. 2012 yılından bu yana Kadir Has Üniversitesi Özel Hukuk Doktoraya devam ediyorum halen tez yazım aşamasındayım.

Çalışmalarınızdan kısaca bahsedebilir misiniz?
1986 yılında Adana Barosu’na, 1997 yılında İstanbul Barosu’na kayıt oldum. 34 yıllık meslek tecrübem sayesinde Eğitim Hukuku, Engelliler Hukuku, İş Hukuku, Aile Hukuku, Miras Hukuku, Sağlık Hukuku, Rekabet Hukuku alanında çalışmalar yapmaktayım. Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere yerel yönetimler, okullar, çeşitli dernek ve vakıfların düzenlediği birçok sempozyum, seminer ve toplantılar ile Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği tarafından düzenlenen ulusal kongrelerde çeşitli defalar “Okulda Hukuk”, “Özel Eğitim Hukuku” konularında konuşmacı olarak yer aldım. MEB’in bir Avrupa Birliği projesi olan “Özel Eğitimin Güçlendirilmesi Projesine” uzman olarak katıldım. “Mevzuat ve Stratejik Plan” başlığı altında “Özel Eğitimin Güçlendirilmesi Projesi, Uluslararası Sözleşmeler, İlkeler, Standartlar ve Türk Özel Eğitim Mevzuatı açısından Sorunlar, Tespit ve Önerileri” hazırladım. 2014 yılında ise “Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşmesi’nin Türkiye’de Uygulanma ve İzlenmesine Destek Projesi” kapsamında Aile Bakanlığı’na “Eğitim Hakkı Boşluk Analizi; Engellilerin eğitim hakkı açısından EHİS ile Türkiye’deki mevzuat ve uygulamalar arasındaki boşlukların ortaya koyması ve atılması gereken adımlara” ilişkin rehber niteliği taşıması amacıyla proje raporlarına destek verdim. Milli Eğitim Bakanlığı, okullar, rehberlik araştırma merkezleri, dernek ve vakıfların davetlisi olarak çok sayıda sempozyum vb. toplantılarda konuşmacı olarak görev aldım. Birkaç kez Türkiye Özel Okullar Birliği Derneği’nin davetlisi olarak “Temel Eğitim Sempozyumları”na konuşmacı olarak katıldım. Son olarak Eğiten Kitap yayınevinden “Sorularla Özel Eğitim Hukuku” kitabım Ekim 2016 tarihinde yayınlandı. Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümü’nde de özel eğitim ve yasalar dersini okutman olarak verdim, uzun zamandır da Maltepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümü yanında Biruni Üniversitesi Eğitim Fakültesi Özel Eğitim Bölümü’nde okutman olarak öğretmenliğe devam etmekte ve “Özel Eğitim ve Yasalar” ve “Sağlık mevzuatında Engelli Hakları” derslerini vermekteyim. Bir eğitim gönüllüsü olarak özel gereksinimli bireylerin hakları konusunda çalışmakta, dernek ve vakıflara amaçları doğrultusunda hukuki destek vermekte ve birçok sosyal sorumluluk projesinde yer almaktayım.


Hukukla kanunun farkı nedir?
Hukuk; ahlak, din ve gelenek gibi toplumu düzenleyici kurallardandır. Yalnız devlet tarafından güvenceye alınması ve cebri yaptırımlara sahip olması ile bunlardan ayrılır. Hukuk, toplumsal düzeni sağlamak ve toplumsal ihtiyaçları karşılamak amacı ile devlet tarafından konmuş ve bunlara uyulmadığı zaman yaptırımlar ile sonuçlandırılmış kurallara denir. Hukuk kuralları insan davranışlarını düzenler ve bulunduğu toplumun değer yargılarını taşır. Soyutluk ve genellik özelliği sayesinde benzer nitelikteki bütün durumlarda uygulanması sağlanır. Kanun veya yasa ise bir anayasal hukuk sisteminde, yetkili organlarca meydana getirilen hukuk kurallarıdır.  Yürürlükte olan hukuk kurallarının tümüne mevzuat denir. Dar anlamında kanun, yasama organınca yapılan kanun adıyla gerçekleştirilen işlerdir. Hukuk, kanun demek değildir. Her hukuk, kanunu kapsar fakat her kanun hukuki olmayabilir.

Kaynaştırma nedir, bütünleştirme nedir ve arasındaki farklar nelerdir?
Kaynaştırma yoluyla eğitim; özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitimlerini, destek eğitim hizmetleri de sağlanarak yetersizliği olmayan akranları ile birlikte resmî ve özel; okul öncesi, ilköğretim, orta öğretim ve yaygın eğitim kurumlarında sürdürmeleri esasına dayanan özel eğitim uygulamalarıdır. (ÖEHY m.23)

Kaynaştırma (entegrasyon), olağan bir okul veya sınıf ortamında engelli, özel eğitimsel ihtiyaçları olan ve normal çocukları “karıştırma” (mixing) anlamına gelmektedir ve söz konusu bu “karıştırma”, engelli ya da özel eğitimsel ihtiyaçları olan çocuğun normal akranlarıyla kaynaşmasına imkan tanıyabilecek yeterliliklerine bağlıdır; ancak bu şekilde çocuğun en az kısıtlayıcı ortamda “karıştırılması” mümkündür. Çocuk, kaynaştırma için yeterli görülmediği takdirde, RAM’lar tarafından verilen yönlendirme kararları, özel eğitime ihtiyacı olan çocuk için “en uygun ortam” ve ayrıştırma yapılarak verilmektedir. Kaynaştırma sürecinin temel öznesi Rehberlik Araştırma Merkezleri (RAM)’dır, eğitsel ve psikolojik ölçümlemeye dayalı olarak verilen kararlar sonucunda özel gereksinimli çocuklar, okullara yerleştirilmekte ve öğretmenlerden bu kaynaştırmayı uygulaması beklenmektedir. Bütünleştirme ise daha ziyade “bütün haline getirme” sürecidir. Bütünleştirmenin temel öznesi RAM’lar değil, öğretmenlerdir. Sınıfı bir bütün haline getirmek, öğrenci grubundan bir bütünlük yaratmak öğretmenin yükümlülüğüdür. Bütünleştirme süreci sadece özel eğitime ihtiyacı olan çocuklar için değil tüm çocuklar için söz konusudur. Bütünleştirme modelinde RAM’lar, çocukların öğrenme şekline, eğitsel ve sosyal/psikolojik becerilerine ilişkin bilgi ve strateji sağlayarak, öğretmenleri bütünleştirmeyi gerçekleştirme konusunda destekler.

Bütünleştirici ya da kapsayıcı eğitimin uygulandığı ülkelerde özel gereksinimli bireylerin eğitimi, ayırım yapılmaksızın, fırsat eşitliği kapsamında genel eğitim sistemi içerisinde yer alan okul ve/veya kurumlarca yerine getirilir. Bu kapsamda tüm okullar “erişilebilir” okullardır, erişilebilirlik sadece fiziksel ve sosyal çevre düzenlemeleri açısından değil, bilgiye erişim anlamında da sağlanmıştır. Okullarda, bireyselleştirilmiş eğitim, destek eğitimi yardımıyla makul uyumlaştırmalar yapılır, fırsat eşitliği sağlanır. Karar verici konumda olan öğretmendir. Okullar sadece engellilerin değil diğer tüm riskli gruplar dahil, tüm öğrencilerin eğitim hakkını tam olarak sağlayabilecek şekilde dizayn edilmiştir. Genel eğitim sistemi, eğitim hakkından yararlanan hiç kimseyi dışarda bırakmayacak şekilde “bütünleşik” olarak tasarlanmıştır.

Kısaca bütünleştirme, her birey için bireysel farklılıkları ne olursa olsun, sosyal, kültürel, eğitimsel, yaşamsal aktivite ve fırsatlardan tüm toplum üyelerinin eşit düzeyde yararlanmasını öngören üst bir kavram olup, bütünleştirmenin amaç ve ilkelerine uygun bir şekilde toplumun tüm bireylerinin kendi farklı özellikleri gözetilerek ve korunarak bir arada verilen eğitimi ifade eder.

Özel eğitimin engelli eğitiminden farkları neler? Özel eğitime ihtiyacı olan birey yönetmelikte nasıl tanımlanıyor?
ÖEHY m 4/z f. uyarınca özel eğitime ihtiyacı olan birey, çeşitli nedenlerle bireysel ve gelişim özellikleri ile eğitim yeterlilikleri açısından akranlarından beklenilen düzeyden anlamlı farklılık gösteren bireyi ifade eder. Özel eğitime ilişkin en detaylı düzenlemeleri içeren yönetmelikte eğitim hakkı ve özel eğitim açısından engellilik esas alınmamış, bireyin (öğrencinin) bireysel ve gelişim özellikleri ve eğitim yeterliliklerine odaklanılmıştır. Yönetmeliğin ilgili maddesinde özel eğitim gerektirebilecek durumlara “örnekleme” yöntemi ile yer verilmiştir. Ancak, tanımı gereği bu örneklerin sınırlı olmayabileceği eğitim ihtiyaçları ve yeterlilikleri açısından bireyin eğitim ve öğretim hayatının herhangi bir döneminde geçici ya da sürekli özel eğitim desteğine ihtiyaç duyabileceği ve özel eğitim kapsamına alınabileceği göz ardı edilmemelidir. Bu anlamda özel eğitime ihtiyacı olan öğrenciler içerisinde engelli öğrenciler çok daha küçük bir bölümü oluşturmaktadır. Özel eğitim öğrencilerin eğitim ihtiyaçlarına odaklanır. Bu açıdan bakıldığında özel eğitim gerektiren durumlar üstün zeka ve yeteneklilik hallerinden ağır düzeyde zihinsel engel ya da yetersizlik hallerine dek çok çeşitlilik arz edebilir. Nitekim Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nin “Tanımlar” a ilişkin kısmında örnekleme yöntemiyle özel eğitim gerektiren durumlar arasında; görme yetersizliği olan birey, hafif düzeyde zihinsel yetersizliği olan birey, işitme yetersizliği olan birey, orta düzeyde zihinsel yetersizliği olan birey, ortopedik yetersizliği olan birey, otistik birey, özel öğrenme güçlüğü olan birey, serebral palsili birey, süreğen hastalığı olan birey, zihinsel yetersizliği olan birey, ağır düzeyde zihinsel yetersizliği olan birey, birden fazla yetersizliği olan birey, çok ağır düzeyde zihinsel yetersizliği olan birey, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan birey, dil ve konuşma güçlüğü olan birey, duygusal ve davranış bozukluğu olan birey, üstün yetenekli bireyler vb. özel eğitim gerektiren durumların içerisinde yer almakta olduğu görülmektedir.

Özel eğitime ait yasal düzenlemeler iç hukukumuzda nasıl yer alıyor?
Eğitim hakkı, eğitimin amaç, içerik ve verilme yöntemi bakımından ayrımsız herkesi kapsayan, bireysel farklılıkları gözeten, bireysel ve özel eğitim gereksinimlerini öne alan, çocuğun/bireyin gelişimine bütüncül yaklaşan bir anlayışı ifade etmektedir. Özel eğitim, en basit anlamıyla özel gereksinimleri olan bireylerin bireysel farklılıkları ve ihtiyaçları doğrultusunda eğitilmesine ilişkin uygulamalardır. Bu süreç, bireysel özellikler çerçevesinde planlı ve sistemli pek çok eğitsel boyutu içerir. Tüm eğitsel süreçler zaten genel eğitim sistemi içerisinde zaten var olmalıdır. Her çocuğun bir diğerinden farklı olduğu ve bu nedenle de eğitimin bireysel temelli olmasının gerekliliği çağdaş eğitim anlayışının özünü oluşturmaktadır Bu anlamda ülkemizde uluslararası ve ulusal geniş kapsamlı yasal düzenlemeler yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir. Söz konusu düzenlemelerin beraberinde gerekli tedbirlerin alınması yönünde eylem planları da oluşturulmaktadır. Hazırlanan eylem planları aynı zamanda ulusal düzeyde yapılacak çalışmalarda yol gösterici bir nitelik taşımaktadır. Özel gereksinimi ve/veya engeli olan ve olmayan tüm çocuklar eğitim hakkından yararlanma özgürlüğüne sahiptir. Tüm çocuklar akranları ile aynı ortamda sürekli bir eğitimden yararlanmalıdır. Devletler, sağlıklı ve güvenli bir öğrenme ortamı sağlayarak özel gereksinimli çocukların, eğitime erişmelerinde fırsat eşitliğini içeren uygulamaları yaşama geçirmekle sorumludurlar. Kısaca, her bireye doğal gelişim gösteren akranlarıyla aynı ortamda fakat kendi bireysel özelliklerine uygun eğitimin sağlanması eğitim hakkının tam olarak kullanılması ve yerine getirilmesi bir yasal gerekliliktir.

Bu anlamda özel eğitim ile genel eğitim iç içe geçmiş, birbirinden ayrılmaz ve birbirinden yararlanan bir çalışmalar bütünüdür. Özel eğitimin bu anlamda genel eğitime yöntem, araç- gereç, eğitimin bireyselleştirilmesi vb. birçok anlamda katkıları olmuştur. Özel eğitim hizmetleri ülkemizde kanunla değil, yönetmelik ile düzenlenmiştir. Bu konuda en kapsamlı düzenleme 31 Mayıs 2006 tarihli 26184 sayılı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’dir. Yönetmelik dışında ayrıca MEB tarafından çıkartılan Genelge ve Yönerge’lerle de özel eğitime ilişkin konuların düzenlendiği görülmektedir Bunun yanında Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa, EHK yanında genel eğitim mevzuatı içerisinde eğitimin her tür ve kademesinde mevzuat içerisine serpiştirilmiş özel eğitime ilişkin hükümler de bulunmaktadır.

Eğitimde bireyselleştirme neden önemli?
Geleneksel öğretim yaklaşımı öğrencilerin hepsinin ihtiyaçlarının aynı olduğunu, aynı seviyede öğrendiklerini ve aynı motivasyona sahip olduklarını varsayar. Sınıflardaki oturma düzenlerinden tutun da öğretim yöntem ve tekniklerine kadar yapılan tüm uygulamalar öğrencilerin aynı oldukları düşüncesine odaklanmaktadır. Oysa eğitim alanında yapılan araştırmalar gösteriyor ki; hiçbir öğrencinin eğitime duyduğu ihtiyaç, istek ve beklenti aynı oranda değildir. Herkesin aynı olduğu anlayışının sonucunda birçok öğrenci eğitim kurumlarında fark edilememekte ve kendi potansiyellerini ortaya koyamamaktadır. Eğitim alanında yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bireyselleştirilmiş eğitim sadece özel eğitime ihtiyacı olan öğrenciler için değil diğer tüm öğrencilerin kendilerini gerçekleştirebilmeleri için önemlidir. Çağdaş eğitim sisteminde artık daha çok bireyselleştirilmiş eğitime önem verilmektedir. Bu anlamda özel eğitim, içine destek eğitimi de alan, özel yetişmiş, konusunda uzmanlaşmış personeli ve uyguladığı bireyselleştirilmiş eğitim programlarıyla esasında sadece özel eğitime ihtiyacı olan öğrenciler için değil tüm öğrenciler için içerisinde öncü kabul edilebilecek ilke, yaklaşım ve uygulamaları taşımaktadır. Özel eğitim ilke ve uygulamalarıyla fırsat eşitliği kapsamında özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin genel eğitim sistemine tam katılımı ve eğitim hakkının kullanımı açısından kullanımı temin edilmektedir.

Pek çok aile kaynaştırma mevzuatı konusunda  yeterli bilgiye sahip değil. Özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklar için ülkemizdeki mevzuat model nedir?
Ülkemizde uygulanan model, ana eksende en az sınırlandırılmış ortam ve kaynaştırma uygulamalarının yer aldığı, özel gereksinimli çocuğun eğitsel ihtiyaçları dikkate alınarak kademeli olarak ayrıştırmaya gidilen karma bir sistemle yapılan eğitim uygulamalarıdır. Resmî ve özel; okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim kurumları ile yaygın eğitim kurumları, özel eğitime ihtiyacı olan bireylere özel eğitim hizmetleri sağlamakla yükümlüdürler. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’deki tüm okullar kaynaştırma okullarıdır. Özel eğitime ihtiyacı olan bireyler kaynaştırma yoluyla eğitimlerini, yetersizliği olmayan akranları ile birlikte aynı sınıfta tam zamanlı sürdürebilecekleri gibi özel eğitim sınıflarında yarı zamanlı olarak da sürdürebilirler. Yarı zamanlı kaynaştırma uygulamaları, öğrencilerin bazı derslere yetersizliği olmayan akranlarıyla birlikte aynı sınıfta ya da ders dışı etkinliklere birlikte katılmaları yoluyla yapılır. (MEB ÖEHY m.23/2-b)
Burada unutulmaması gereken kaynaştırmanın asıl, sınırlandırmanın ise istisna olduğu hususudur. Özel gereksinimli öğrencinin eğitim ihtiyaçları açısından doğal gelişim gösteren akranlarından ayrılması gerekiyorsa bunun ancak kademeli olarak yapılabileceği hususudur. Tersi ise çocuğun üstün yararı ilkesi gereği her zaman mümkündür. Yani ayrıştırma kapsamında özel eğitim okulunda okuyan öğrencinin doğal gelişim gösteren akranlarıyla okuması olanaklı ise onun bu kapsama alınması yasal açıdan zorunluluktur.

Gölge öğretmen konusundaki yasal düzenlemeler neler?
Özel gereksinimli bireylerde özellikle kaynaştırma uygulamalarında gerek okul gerekse sınıf ortamında öğrenciye destek olmak üzere aileler tarafından yardımcı görevlendirildiği, bazen de bu yardımcının genellikle annenin bizzat kendisi ya da aileden birisi olduğu görülmektedir. Özel gereksinimli birey için kolaylaştırıcı ve destek uygulama niteliğinde olan ve “gölge öğretmen” uygulaması olarak bilinen bu uygulamaya mevzuatımızda yer verilmemiştir. Milli eğitime ilişkin mevzuatta okullar, türü, kademeleri, eğitim ortamları, görevlendirilecek personel vb. hususlar ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup, bunlar arasında mevzuatta yer alan personel dışında sınıf ortamında dışardan herhangi bir kişinin görevlendirilmesi, sınıfta bulundurulması kural olarak mümkün değildir. Ana kural bu olmakla birlikte yorum ve değerlendirme yoluyla aşağıdaki sonuçlara ulaşmak mümkün olabilir. Türkiye’nin de tarafı olduğu BM Engelli Hakları Sözleşmesi (EHS) m 24’de engelli eğitiminde taahhüt altına girilen tanımlama ve sistem “Karma Sistem” ya da “Kaynaştırma Eğitimi” değil, “Bütünleştirme Eğitimi ya da Kapsayıcı Eğitim”dir. Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’de bütünleştirici/kapsayıcı eğitim anlayışının kabul edildiğine dair pek çok kanıt vardır. Bunlardan biri, eğitimin engelli bireye özgülenmiş, etkili ve destekleyici tedbirler alınarak akademik ve sosyal gelişim becerilerini en üst düzeye çıkaracak ortamlarda verilmesi gerektiğini belirten hükümdür (m.24/2,e). Engellilerin genel eğitim sisteminden etkili biçimde yararlanabilmeleri için bu sistemin içinde gerekli ihtiyaçlarının karşılanması, makul uyumlaştırmanın yapılması ve böylece normal eğitimlerine devamlarının sağlanması hedefleri de bu yönde değerlendirilmelidir (m.24/2,c,d). Sözleşme’de taraf devletlerin bütünleştirici/kapsayıcı eğitimi hayata geçirmek için almaları gereken önlem ve uygulamalara ayrıntılı biçimde yer verilmesinden de anlaşıldığı kadarıyla engellilerin özel eğitimsel ihtiyaçlarının bütünleştirici ortamlarda karşılanması, diğer yaşıtlarıyla aynı eğitimi almalarının sağlanması istenilmektedir (m.24/3,4). Sözleşme’de taraf devletler, eşitliği sağlamak ve ayrımcılığı ortadan kaldırmak üzere engellilere yönelik makul uyumlaştırmanın yapılması için gerekli tüm adımları atma yükümlülüğünü üstlenmişlerdir. (m.5/3) EHS uyarınca genel eğitim sistemi içinde engellilerin her seviyede eğitim almasını sağlayacak bütünleştirici planlamalara yer verilir. Doğrudan ayrımcılık, engelliliğe dayalı ayrımcılık temeline dayanan ve engellinin hak ve özgürlüklerden karşılaştırılabilir durumdakilere kıyasla eşit şekilde yararlanmasını engelleyen, kısıtlayan veya zorlaştıran her türlü farklı muameleyi ifade etmektedir. Dolaylı ayrımcılık ise görünüşte ayrımcı olmayan her türlü eylem, işlem ve uygulamalar sonucunda engelliliğe dayalı ayrımcılık temeliyle bağlantılı olarak, engellinin hak ve özgürlüklerden yararlanması bakımından nesnel olarak haklılaştırılamayan dezavantajlı bir konuma sokulmasını ifade eder. Bu açıdan bakıldığında özel eğitim gerektiren bireylerle ilgili gerek resmi gerekse özel okulların bütünleştirme eğitimi kapsamında makul düzenlemeler, uyarlamalar yapması yani engellilerin ve bu arada özel gereksinimli bireylerin insan haklarını ve temel özgürlüklerini tam ve diğer bireylerle eşit şekilde kullanmasını veya bunlardan yararlanmasını sağlamak üzere belirli bir durumda ihtiyaç duyulan, ölçüsüz veya aşırı bir yük getirmeyen, gerekli ve uygun değişiklik ve tedbirleri sağlaması zorunludur. Dolayısıyla çocuğun üstün yararı, bütünleştirme, fırsat eşitliği, evrensel tasarım, makul düzenlemeler, uyarlamalar yapılması gibi ilkeler temelinden hareketle, çocuğun özel eğitim hakkının sağlanması ve kullanılması açısından gölge öğretmen uygulamasına bir destek eğitim sistemi olarak gereksinim duyulması halinde bu uygulamaya yer verilmesinde yasal bir engel bulunmadığı, aksine, eğitim hakkını kısıtlayıcı ve doğrudan ya da dolaylı ayrımcılık teşkil eden her türlü uygulamaların uluslararası sözleşmelere ve yasal düzenlemelere aykırılık teşkil edeceğini söylemek mümkün olabilecektir.

Okul yönetimi, diğer velilerin isteği üzerine engelli öğrenciyi okuldan uzaklaştırabilir mi?
Hiçbir şekilde çocukların eğitim hakkı kısıtlanamaz ve ortadan kaldırılamaz. Özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitim hakkı Anayasa ve Uluslararası Sözleşmelerle güvence altına alınmış bulunmaktadır. Dolayısıyla bu şekilde yapılan bir uygulama hukuka aykırıdır. Okul yönetimlerinin kaynaştırma uygulamasını uygulama konusunda bir seçme hakları bulunmamaktadır. En az sınırlandırılmış ortam ve kaynaştırma ilkesi yasal zorunluluktur. Kimsenin tercihine bırakılan bir uygulama değildir.

İlkokul/ortaokullarda kaynaştırma yoluyla eğitim yapılan sınıflarda öğrenci mevcutları ve öğrencilerin sınıflara dağılımı nasıl yapılmalı?
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden bireylerin bulunduğu sınıflarda sınıf mevcutları; okul öncesi eğitim kurumlarında özel eğitime ihtiyacı olan iki bireyin bulunduğu sınıflarda 10, bir bireyin bulunduğu sınıflarda 20 öğrenciyi geçmeyecek şekilde düzenlenir. Diğer kademelerdeki eğitim kurumlarında ise sınıf mevcutları; özel eğitime ihtiyacı olan iki bireyin bulunduğu sınıflarda 25, bir bireyin bulunduğu sınıflarda 35 öğrenciyi geçmeyecek şekilde düzenlenir. (ÖEHY m.23/2-ğ)

Orta öğretim kurumlarında kaynaştırma yoluyla eğitim gören öğrencilerin sınıf geçme/kalma durumu hangi mevzuata göre yapılacaktır?
Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin başarılarının değerlendirilmesinde ilgili mevzuatın yanında aşağıdaki hususlar dikkate alınır:

  1. a) Bulunduğu okulun eğitim programını veya denkliği olan bir programı izleyen öğrencilerin başarıları, devam ettikleri okulun sınıf geçme ve sınavlarla ilgili hükümlerine göre değerlendirilir. Ancak, değerlendirmelerde öğrencilerin BEP’leri dikkate alınır.
  2. b) Bulunduğu okulun eğitim programına denkliği olmayan bir özel eğitim programını izleyen öğrencilerin başarılarının değerlendirilmesiyle ilgili işlemler, bu Yönetmeliğin “84üncü” maddesindeki ilgili hükümlere göre yapılır.
  3. c) Öğrencilerin başarılarının değerlendirilmesinde kullanılacak yöntem, teknik, ölçme araçları ve değerlendirme süresi, değerlendirme zamanı, değerlendirme aralıkları, değerlendirmeden sorumlu kişiler ve değerlendirmenin yapılacağı ortam, BEP geliştirme biriminin görüş ve önerileri doğrultusunda belirlenir. (MEB ÖEHY m.24)

Kaynaştırma eğitim uygulamaları kapsamında okuyan öğrencilerin başarılarının değerlendirmesinde devam ettikleri okulun sınıf geçme ve sınavla ilgili hükümleri sadece ilgili yönetmelik uyarınca yazılı-sözlü sınav sayısının yerine getirilmesi için önem taşımaktadır. İçerik anlamında BEP’ler ve sınav uyarlamaları öğrencinin özel eğitimsel ihtiyaçları ve üstün yararı gereği öncelikli olarak uygulanmalıdır. Bir örnek ile ifade etmek gerekirse, devam edilen okulun sınıf geçme ve sınav yönetmeliği söz konusu eğitim öğretim döneminde kaç yazılı/sözlü sınav yapılmasını gerektiriyorsa o sınavlar yapılacak ancak içerik anlamında tamamen öğrencinin özel eğitimsel ihtiyaçları, BEP’i ve sınav uyarlamaları göz önünde tutulacaktır.
Genel Eğitim Mevzuatı perspektifinden konuya bakıldığında, benzer düzenlemeler olduğu görülmektedir. Ortaöğretime bakıldığında ilgili mevzuat Millî Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği’ dir. Buna göre Bakanlıkça hazırlanan eğitim programları esas alınarak özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilere ilgi, istek, yetenek ve yeterlilikleri doğrultusunda 31/5/2006 tarihli ve 26184 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği hükümlerine göre okulda kurulan bireyselleştirilmiş eğitim programı geliştirme birimince bireyselleştirilmiş eğitim programı (BEP) hazırlanır. Bu öğrencilerin başarıları, bu Yönetmeliğin sınıf geçme ve sınavlarla ilgili hükümlerine göre belirlenir. (MEB OÖKYm.10/f) Kaynaştırma yoluyla eğitim ve öğretimlerine devam eden öğrencilere yönelik ölçme değerlendirmede Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı (BEP) esas alınır. (m.43) Kaynaştırma yoluyla eğitimlerine devam eden öğrencilerin başarılarının değerlendirilmesinde Bireyselleştirilmiş Eğitim Programında (BEP) yer alan amaçlar esas alınır. (m.45) Ancak yine burada da içerik anlamında BEP’ler ve sınav uyarlamalarının öğrencinin özel eğitimsel ihtiyaçları ve üstün yararı gereği öncelikli olarak uygulanması gerektiği bir kez daha hatırlatılmalıdır.

Kaynaştırma eğitimi ile ilgili hangi kurum, kuruluş ve kişilerden yardım alınabilir?
Üniversitelerin özel eğitim bölümlerinden rahatlıkla bilgi edinebilirler. Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün web sitesi altında yayınlar var, yine ASPB’da da aynı şekilde mevzuata, yayınlara ulaşmak mümkün. Bu alanda çalışan STK’lardan da yine bilgi edinmek mümkün. Rehberlik Araştırma Merkezleri’nin zaten bilgilendirme konusunda ayrıca sorumluluğu da bulunmakta.
Önemli olan bilginin güvenilir, doğru kaynaklardan alınması. “Özel eğitimde doğru bilinen yanlışlar” konulu bir yazı hazırlasak herhalde oldukça uzun bir yazı olurdu. Kişisel kanaatim, hukukçuların daha fazla eğitim hukuku ve özel eğitim alanında çalışmaları, yayınlar hazırlamaları.

Ailelere önerileriniz neler?
Özel eğitim, tıbbi ve eğitsel değerlendirme ve tanılama süreci ile başlayan, bundan yararlanan bireyi koruma altına alan, sadece eğitsel süreçleri değil, aynı zamanda özel bir takım hukuki uygulamaları da gerekli kılan hukuki bir durum, yasal bir statüdür. Bu hukuki durum çocuk hukukunun kamu düzenine ilişkin, kesin yetki ve kurallar içeren, korumacı yapısından dolayı, bireyin özel gereksinimleri olduğunu tespit anından, hatta daha öncesinden başlayarak sadece ebeveynlere ya da yasal temsilcilere değil aynı zamanda okul ve kurumlara, öğretmenlere, Rehberlik Araştırma Merkezleri’ne, hekimlere, hatta sivil toplum kuruluşlarına, üniversitelere kısaca özel gereksinimli bireyin durumundan haberdar olan herkese bir takım sorumluluk ve yükümlülükler getirmektedir. Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde bu durum “Millî Eğitim Müdürlükleri, örgün ve yaygın eğitim kurumları, sağlık kuruluşları, üniversiteler, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı birimler ve yerel yönetim birimleri özel eğitime ihtiyacı olan bireylerin eğitsel değerlendirme ve tanılanması amacıyla RAM’a yönlendirilmesinde sorumluluğu paylaşırlar.” Şeklinde bir hüküm ile ifade edilmiştir.(m. 7/5 f.). Özel eğitimde erken başlamak çok önemlidir. Devletin bu konuda doğum öncesi takip ve kontrol yükümlülüğü yanında doğum sonrası yapılacak taramalarla, özellikle toplumda farkındalık uyandırma konusunda ve aile eğitimi konusunda yükümlülüğü bulunmaktadır. Nitekim 5378 sayılı Engelliler Hakkındaki Kanun’da “erken tanı ve koruyucu hizmetler” başlığı altında “yeni doğan, erken çocukluk ve çocukluğun her dönemi fiziksel, işitsel, duyusal, sosyal, ruhsal ve zihinsel gelişimlerinin izlenmesi, genetik geçişli ve engelliliğe neden olabilecek hastalıkların erken teşhis edilmesinin sağlanması, engelliliğin önlenmesi, var olan engelliliğin şiddetinin olabilecek en düşük seviyeye çekilmesi ve ilerlemesinin durdurulmasına ilişkin çalışmalar Sağlık Bakanlığınca planlanır ve yürütülür” hükmüne yer verilmiştir.
Özel eğitim ihtiyacı olan öğrencinin ailesine çocuğun yapabildikleri, kaynaştırma/bütünleştirme uygulamaları yoluyla eğitimin neden gerekli olduğu, bu eğitimin çocuk için yararı ile bu süreçte kendilerinden beklenen rol ve sorumluluklar anlatılmalıdır. Özel eğitim ihtiyacı olan öğrencilere sahip ailelerle grup toplantıları ya da etkinlikler planlanarak ailelerin birbirleri ile etkileşim kurmaları, yaşantı ve deneyimlerini paylaşmaları sağlanabilir.

ÖÇED olarak toplumdaki algıya pozitif katkıda bulunmak, özel gelişim gösteren çocukların ailelerinin sorularına cevap bulmasını sağlamak için çalışıyoruz. Siz ÖÇED’in çalışmalarını takip ediyor musunuz? Derneğimizle ve diğer STK’larla ilgili öneri ve görüşleriniz neler?
ÖÇED’in çalışmalarından gerçek anlamda ilk olarak e-dergi ile haberdar oldum. Türkiye’nin ilk ve tek özel eğitim konulu e- dergisini, hem de dolu dolu çıkarmak dahi sadece başlı başına takdire değer.Özellikle hukuk alanında “özel eğitime ilişkin” çok sayıda çalışmaya, kaynağa, yayınlara ihtiyacımız var. Kanımca özel eğitimin en gelişmeye ihtiyaç duyduğu alanlardan birisi de hukuk. ÖÇED’in e-dergisinin dergisinin bu alanda ihtiyaca yönelik yayınları ve çalışmaları olduğunu görmekten çok mutlu oldum. Ayrıca dünyanın her yerinde sivil toplum kuruluşları her alanda toplumların ilerlemesinde, problemlerin çözümünde büyük rol oynamışlar. Birliktelikle engeller çok daha kolay aşılabilir. Dolayısıyla gerek öğrencilerime gerekse ailelere; ilgilendikleri, onlar için önemli olan konularda sadece tek başına değil bir STK içerisinde mücadele etmelerini her zaman öneriyorum. Öte yandan bugün iletişim şekillerinin süratle değişmesi, hız kazanması, şehirlerdeki karmaşık yaşam karşısında da STK’ların yapısını, bir takım yasal zorunlulukları da çağ dışı ve hantal buluyorum. İnternetin daha yoğun kullanıldığı sivil toplum platformları, web temelli yapılar, bilgi kaynağı enstitülerin bir süre sonra giderek artacağını ve STK’ların yerini alacağına inanıyorum.

STK çatısı altında ya da değil, sonuçta birlikte ve yapılandırılmış bir şekilde hareket etmenin gücü inanılmaz; “aynı türden kuşlar birlikte uçarlarmış”…

Uçmak için de birbirimize ihtiyacımız var.